Your browser (Internet Explorer 7 or lower) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.

X

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Borçlar Kanunu1 Isıgında Menkul Kiralama Islemi

Kira ilişkisinde malın ayıplı çıkması halinde kiracıyı koruyan Borçlar Kanunu hükümleri yanında eğer kiracı “tüketici” sıfatına haiz ise Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un koruyucu hükümleri olaya tatbik edilir. Mal ve hizmet pazarının son elli yıldaki akıl almaz büyümesinin doğal sonucu olarak, gerek hukuki işlemlerin türlerinde, gerekse de pazarda karşı karşıya gelen kişilerin işlemlerinde büyük bir çeşitlenme meydana gelmiştir. Basit hukuki işlemlere bakıldığında, satım yahut kiralama gibi temel kurumların, o dönemde bireylerin ihtiyaçlarını karşıladığı görülmektedir. Hâlbuki günümüz ihtiyaçları, yalnızca bu eski kurumlarla devam etmeye müsait olmadığı gibi, o dönemin basit ihtiyaçlarını ve münasebetlerini kontrol altında tutmaya yönelik hukuki düzenlemeler de aynı yetersizliği günümüz koşulları için taşımaktadırlar.

Varlığı gereği hukuki ilişkileri kontrol altında tutmak ve muhtemel uyuşmazlıkları çözüme erdirmek isteyen kanun koyucu, bahsedilen işlem ve türlerin çeşitliliğini aratmayacak sayıda düzenleme yapma yoluna gitmiştir. Çağın koşulları uyarınca, güçlü üretici karşısında nispeten güçsüz durumda bulunan tüketicinin korunması ihtiyacı, “sosyal devlet ilkesinin” doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Önceden kiralama işlemi, sonuçları açısından bir ayrıma tabi tutulmazken, günümüzde kiralamanın amacına göre farklı hukuki düzenlemelere tabi olduğunu görmekteyiz. Sunulan hizmetlerin ve malların çok çeşitli olması ve bunlara duyulan ihtiyacın da bir bu kadar fazla olmasından dolayı, hemen herkes, çoğu zaman, ihtiyaç duyduğu şeyi satın almaktan ziyade kiralama yolunu tercih etmektedir. Kiralama sözleşmesi Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Buna göre; bir şeyin belli bir süre boyunca, yalnızca kullandırılması amacıyla, ücret karşılığı kiracıya devredilmesi “adi kira” ilişkisi olarak adlandırılır.2 Bu sözleşmenin kurulması için belirli bir şekilde yapılması zorunluluğu yoktur. İster sözlü olarak, ister yazılı olarak sözleşmenin meydana gelmesi mümkündür. Fakat tarafların muhtemel bir uyuşmazlık halinde iddialarını kanıtlayabilmeleri için sözleşmenin yazılı olarak yapılmasında fayda vardır. Kiralayan, kiralanan şeyi sözleşmede öngörülen kullanma amacına uygun şekilde teslim etmeli ve kira süresi boyunca bu halde tutmalıdır. Kiralanan malın belirlenen amaca uygun olmaması halinde kiralayanın sorumluluğu meydana gelecektir. Daha açık bir deyişle, kiralanan şeyde bir ayıp mevcut ise, kiracı dilerse şeyin tamirini, kiranın indirilmesini, akitten dönmeyi yahut bir kusur varsa tazminatı talep edebilecektir. Tabi bu şartların gerçekleşmesi için ayıp, sözleşme kurulduktan sonra kiracı tarafından fark edilmelidir. Zira baştan itibaren ayıbı bilen ve fakat buna göz yuman kiracının hak iddia etmesi mümkün olmayacaktır. Yukarıda genel hatlarıyla açıklanan ve Borçlar Kanunu’nda düzenlenen bu ilişkiye farklı bir boyut kazandıracak olan bakış açısı ise, kira ilişkisinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında olup olamayacağıdır. Zira bu kanun, malda mevcut olan ayıplar ve bu ayıbın verdiği zararlardan “malın üreticisini” ve “kiralayanı” aynı anda, birlikte sorumlu tutmaktadır. O zaman kira ilişkisinde malın ayıplı çıkması halinde kiracıyı koruyan Borçlar Kanunu hükümleri yanında, eğer kiracı “tüketici” sıfatına haiz ise Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un koruyucu hükümleri olaya tatbik olunacaktır. Tüketici; bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişi olarak tanımlanır. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un getirdiği hizmet tanımının genişliği göz önüne alınacak olursa, menkul (taşınır) kiralarının da bir hizmet satışı olarak kabul edilmesi mümkündür. Bu halde bazı kiralama işlemlerinde kiracının çifte hukuki korumaya sahip olacağı açıktır. Bunun içinse gereken şey, kiracının aynı zamanda tüketici sıfatını taşımasıdır. Konuyu bir örnekle pekiştirmek gerekirse; personelinin daha iyi hizmet üretebilmesi için 30 adet otomobil kiralayan bir ticaret şirketi, tüketici sıfatına sahip olamayacağından dolayı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un koruyucu hükümlerinden faydalanamayacaktır. Hâlbuki eşiyle beraber tatile çıkmak için araç kiralama şirketinden bir otomobil kiralayan kişi, otomobilde var olan bir ayıp yüzünden meydana gelen hasardan hem otomobilin üreticisini, hem de kendisine otomobili kiralayan şirketi/kişiyi sorumlu tutabilecektir. Sonuç olarak araç kiralama şirketlerinin ayıplı maldan kaynaklanan sorumlulukları, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesi uyarınca üretici ile paylaşılabilecektir. Fakat bunun için otomobilin “tüketici” sıfatına sahip bir kişiye kiralanması gereklidir. AKINCI HUKUK BÜROSU _____________

  1. 818 Sayılı Türk Borçlar Kanunu
  2. Temel olarak “adi kira” ve “hasılat kirası” olarak ikiye ayrılan kira ilişkisinde, hasılat kirası; “bir bedel karşılığında, hasılat veren bir malın veya hakkın kullanımını kiracıya bırakılması” olarak nitelendirir.
Top