OYDER Genel Sekreteri – Özgür TEZER Röportajı
Salgının dünya ve Türkiye ekonomisine etkisi ne olacak? Salgın sonrası ekonomiye ilişkin toparlanma senaryoları neler?
Covid-19 ile mücadelede gelinen noktada en önemli olan zayıf nokta bilgi eksikliği ve bunların getirdiği belirsizlik. Aşı geliştirilip geliştirilemeyeceği, virüsün mutasyona uğrayıp uğramayacağı, virüsün hava sıcaklığından ne kadar etkileneceği, salgının ne zaman zirve yapacağı, virüsün Türkiye ve dünya nüfusunun ne kadarına bulaşacağı ve ne kadar insanın ölümüne yol açacağı en çok ulaşılmak istenen bilgiler.
Salgın nedeniyle ortaya çıkan maliyetleri doğrudan ve dolaylı maliyetler şeklinde iki kısma ayırıyorum. Doğrudan maliyetler, salgınla alakalı test, tedavi, ilaç, tıbbi cihaz ve bakım maliyetleri. Dolaylı maliyetler ise daha çok salgın nedeniyle ortaya çıkacak iş kayıpları. Salgın ve paniği kontrol altına alma çabaları da (evde kal, sosyal mesafe, seyahat kısıtları gibi) doğrudan üretim kaybına da yol açarak ekonomik faaliyetlerin daralmasına neden oluyor. Bu bakımdan salgın sadece bir sağlık sorunu değil, ekonomik bir sorun.
Elbette bazı sektörler salgından olumsuz etkilenirken bazı sektörler ise pozitif etkileniyor. Toplamda ekonomik faaliyetlerde ciddi bir yavaşlama söz konusu olduğu için genel olarak net bir makroekonomik kayıp yaşanacaktır. Covid-19 nedeniyle Türkiye ekonomisinin ne kadar yavaşladığını ve kaybın ne oranda olduğunu bilebilmek şu an için çok erken ama öncelikle istihdamdaki değişmeler ekonomik yavaşlamanın boyutu için en güçlü ipuçlarını verecek bize. Ayrıca GSYH’de azalmalar, vergi gelirlerinde de değişiklikler getirecek. Türkiye’de GSYH’de yüzde 1’lik bir azalmanın vergi gelirlerinde yüzde 1,03 bir azalmaya yol açacağı biliniyor. Uzmanlar, ekonominin yüzde 20 yavaşlamasının yol açacağı 30 günlük tahmini GSYH kaybının 63,5 milyar TL olacağını belirtiyorlar. Bu rakam bize salgını tamamen kontrol altına almamız için ne kadar maliyeti göze alabileceğimizi gösterecek bir rehber olacaktır.
Türkiye, güçlü ekonomisi, güçlü idari yapısı, güçlü sağlık sistemi, özverili sağlık personeli ve toplumsal desteği ile salgını tamamen kontrol altına alacak güce sahiptir.
Salgın sonrası tüketici tutum ve davranışları ne yönde evrilecek? Hangi iş kolları ön plana çıkacak? İşletmeler bu değişime uyum sağlamak için ne tür stratejiler geliştirmeli?
Covid-19 ile ilgili yeni bir “korona fobi” söylemi duyuyorum basında. Bu fobi sosyal bir varlık olan biz insanların üzerinde elbette birtakım psikolojik ve sosyal problemlere yol açacak. Koronavirüse yakalanmaktan kaçınmak için sosyal mesafelere dikkat etmek, kalabalıklardan uzak durmak, konsere, sinemaya ya da bir toplantıya gitmemek bizler üzerinde bir baskı oluşturuyor. Salgın ile beraber Oyder Otomotiv Kongresi gibi birçok ulusal ve uluslararası düzeyde toplantıların iptal edilmesi iş hayatını da önemli derecede etkiledi. Dünyada birçok ülkede spor karşılaşmaları durduruldu ya da seyircisiz oynanması kararı verildi.
Bunlar şu anda yaşayan hiçbir insanın daha önce karşılaşmadığı farklı bir yaşam tarzını dayatıyor. Ülkemizde selamlaşmanın karşılığı el sıkışma, sarılma ve öpme gibi samimiyeti ifade eden ritüeller iken, bunları tamamen terk edip alışık olmadığımız bir selamlaşma şekline geçmek durumunda kalacağız. İş hayatımızda gerçekleştirdiğimiz sayısız toplantılar sosyal mesafe ve seyahat kısıtları nedeniyle artık dijital dünyaya taşınacak ve farklı bir modele geçiş yaşanacak. Anlaşmalar, sözleşmeler, yüz yüze ikna gibi birçok konu artık dijital şekilde çözülmek durumunda kalacak. Araçlara verilen servis hizmetleri artık tamamen randevu sistemi ile ve en az temas olacak şekilde gerçekleştirilecek, içeri alınan araçlar personeli korumak amacıyla dezenfekte edilecek teslimat öncesi bir kez daha dezenfekte edilecek, dolayısıyla maliyetler artacak. Araç satın alma, sigorta hizmetinden faydalanma, aksesuar almak ya da araç kiralama gibi tüm işlemlerde de hızlıca dijital ortama geçiş yapılacak. Aynı şekilde konaklama, turizm ve eğlence sektörlerinde de sosyal mesafe kuralı ve hijyen beklenti artışı sebebiyle hem maliyetlerinde hem de sorumluluklarında önemli artışlar yaşanacaktır. Üreticiler tarafında da aynı sebep ve sonuçlardan dolayı yükümlülükleri artmış durumda.
Covid-19 kaynaklı ekonomik yavaşlama, bütün sektörleri aynı şekilde etkilemeyecek elbette. Bazı sektörler ciddi şekilde yavaşlayıp kayba uğrarken bazı sektörlerde artış gözlenebilecek. Mesela, hava yolu ulaşımı, otomotiv ve bağlı sektörleri, eğlence ve otelcilik gibi turizme dayalı birçok sektör ciddi hasar görürken, temizlik maddeleri, maske yapımı, online alışveriş, uzaktan eğitim sistemleri gibi sektörlerde artış gözlenecektir. Bu değişmeler kuşkusuz ithalat ve ihracata da benzer şekilde yansıyacaktır. Bütün bunlar hem sosyal yaşamı hem de iş hayatını birçok açıdan değiştirecek.
Salgın sonrası tüketicinin mobilite tercihlerinde değişim yaşanacak mı? Salgın sonrası otomotiv ve araç kiralama dünyasını neler bekliyor?
“Salgın sonrası tüketicinin mobilite tercihlerinde değişim yaşanacak mı?” konusunda IPSOS’un 12 Mart’ta Çin’de yaptığı araştırmaya bakmak gerekiyor.
Bir sonraki sayfadaki Tablo 1’den de anlaşılacağı gibi insanların tercihleri sorgulandığında, toplu taşıma ve taksi kullanımı gibi unsurlar önemli derecede azalırken, özel araç kullanımı ise büyük oranda artış göstermiş.
“Neden kendiniz için bir araç satın almak istiyorsunuz?” diye sorulduğunda, Tablo 2’de verilen cevaplara baktığımızda da şahsi araç kullanımının enfeksiyon olasılığını azaltacağını düşünüyorlar. Toplu taşımanın güvensiz olacağı düşüncesi, ihtiyaçlarına göre daha flexible bir araç kullanımına sahip olacağı gibi düşüncelere de sahip olmuş insanlar.
Son olarak da “Peki, araç almak istiyorsun ama hangi yolla araştıracaksın” diye sorunca, alınan cevaplar ise şöyle olmuş;
Aplikasyonları kullanarak araştırma ilk sırayı almış, sonra web siteleri ve sosyal medya gibi unsurlar üzerinden araştırma yapmışlar. İşte burada da yeni iş modelleri olarak bugüne kadar söylenenler tam da bu araştırmada karşımıza serilmiş oluyor.
Otomotiv dünyasında tedarikten üretime, lojistikten faturalamaya, satıştan servise kadar tüm işler değişime uğrayacak. Şüphesiz kiralama hizmetleri de bunlardan uzak değil, burada konuyu ikiye ayırmak gerekecek; birisi günlük ve kısa dönem kiralamalar diğeri ise uzun dönem kiralamaları olacak.
Günlük veya kısa dönem kiralamaları hijyen endişelerinden dolayı sert bir etkileşime uğrayacaktır. Burada daha güvenilir, önlemleri almış olma ihtimali daha kuvvetli görünen şirketler kiralamada diğerlerine göre daha şanslı olmakla beraber toplamda önemli bir düşüş yaşanmasını beklemeliyiz. Ancak uzun dönem kiralama/leasing yöntemi diğerinin tam tersine artış gösterecek ve tüketicilerin tercih edeceği bir model olacaktır. Kiralama hizmeti veren işletmelerde yeni dünyaya en kısa sürede adapte olmamızın yetenekli yönetici ve çalışanlara sahip olmamızın bizi diğer ülkelerden bir adım daha öne çıkarabileceğini düşünüyorum.
Ülkemizin çok değerli her bir vatandaşına sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.