Your browser (Internet Explorer 7 or lower) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.

X

Türk Ticaret Kanunu’nun Tacirlik Sıfatına Bağladığı Hüküm Ve Sonuçlar – Av. Duygu TURGUT

Bu ayki yazımızda Türk Ticaret Kanunu’nun (“Kanun” veya “TTK”) tacirlik sıfatına bağladığı hüküm ve sonuçları irdeleyeceğiz. Bu kapsamda önce kısaca tacirlik sıfatının ne olduğunun üzerinde durup devamında bu sıfata TTK ve diğer kanunların bağladığı hüküm ve sonuçları ele alacağız.

Tacirlik Sıfatı Nasıl Kazanılır?

Kanun’un 12. maddesi; “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir” demiştir. Dolayısıyla bir gerçek kişinin tacir sayılabilmesi için; bir ticari işletmenin mevcut olması, bu ticari işletmenin işletilmesi, çalıştırılması, faaliyet göstermesi ve bu işletmenin kısmen de olsa kişinin kendi adına işletilmesi gerekecektir. Bu üç koşulda aynı anda bir araya gelmesi gerçek kişiler için tacirlik sıfatının kazanılmasında yeterli olacaktır.

Tüzel kişilerin tacirlik sıfatını kazanabilmesi için Kanun m. 16’da dörtlü bir ayrım yapmıştır. Bu dörtlü ayrıma göre ilk olarak ticaret şirketlerine değinebiliriz. Ticaret şirketlerinin hepsi tüzel kişiliğe sahiptir ve tüzel kişiliğin kazanılması anında tacirlik sıfatı da kazanılmış olunacaktır. İkinci olarak dernekler de ise durum biraz farklıdır; Kanun’un 16. maddesine göre dernek amacı doğrultusunda bir ticari işletme işleten ve kamu yararı için kurulmamış olan dernekler bu iki şartı karşıladıkları anda tacirlik sıfatını kazanacaklardır. Üçüncü ayrımımız vakıflar konusunda karşımıza çıkıyor. Kanun yine 16. maddesinde vakıflar için tacirlik sıfatını kazanmada gerekli kriterleri saymıştır. Buna göre, vakfın amaçlarına varmak için bir ticari işletme işletmesi ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcamaması durumunda vakıflar tacirlik sıfatını kazanacaklardır. Dördüncü ve son ayrımımız da kamu tüzel kişilerine ait kurum ve kuruluşlardır. TTK m. 16’ya göre kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.

Tacirlik Sıfatına Bağlanan Hüküm ve Sonuçlar

TTK, tacirlik sıfatına bağlanan hükümlerin bir kısmını hak bir kısmını yükümlülük olarak m. 18-23 arasında düzenlemiştir. Ancak kimi sonuçlar farklı maddelerin altında ve hatta farklı kanunlarda yer almaktadır. Kanun m. 18’de ilk olarak tacirin iflasa tabi olmasından bahseder. Tacir adi veya ticari her türlü borcu sebebiyle iflasa tabi olabilecektir. İcra ve İflas Kanunu m. 143 hükmü gereğince tacir sayılan kişiler veya tacir hükümlerine tabi kişiler de aynı tacirler gibi iflasa tabidirler.

İflasa tabi olmanın dışında aynı madde uyarınca; tacirler bir ticaret unvanı seçmek, bunu ticaret siciline tescil ettirmek ve bu unvanı ticari işlerinde kullanmak, ticari işletmelerini işletmeye başlamalarından itibaren 15 gün içinde ticaret siciline tescil ettirmek ve Kanun’un öngördüğü gerekli ticari defterleri tutmakla yükümlüdürler. Bunlara ek olarak Kanun, aynı maddenin devamında tacirin basiretli bir işadamı gibi davranma yükümlülüğünden söz etmiştir. Burada kavramsal olarak bir muğlaklık olsa da, basiretli bir işadamı gibi davranma yükümlülüğünde, aynı durum ve şartlar altındaki bir tacir nasıl davranacaktıysa o davranış ölçüt olarak alınmaktadır.

Tacirlerin ticari faaliyetlerini gösterdikleri bölgedeki ticaret odalarına ve uygun olduğu takdirde ilgili sanayi odalarına, ajanlıklara ve birliklere kaydolma zorunlulukları bulunmaktadır. Buna ek olarak, TTK m. 19’da tacirin ticari iş karinesine tabi olmasından bahsetmiştir.

Düzenlemede tacirin borçlarının kural olarak ticari olmasından, ancak gerçek kişi olan bir tacirin işlemi yaptığı anda bu işlemin kendi ticari işletmesiyle ilgili olmadığını karşı tarafa açıkça bildirmesi veya işin ticari sayılmaya elverişli olmadığı hallerde adi borç sayılacak olmasından bahseder. Bunun dışında tacirler ticari örf ve adet kurallarına tabidirler, yani ticari örf ve adet kuralları tacirin ilgili kuralı bilip bilmemesinden bağımsız olarak ve mutlak şekilde uygulanacaktır.

Tacirlik sıfatına bağlanan hüküm ve sonuçlardan bir diğeri Kanun’un 20. maddesinde tacirin ücret isteme hakkı başlığı altında düzenlenmiştir. Bu düzenleme sayesinde tacir, tacir olan veya olmayan bir kişiye ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacirin bunun karşılığı olarak uygun bir ücret isteme hakkı bulunmaktadır. Tacir ayrıca verdiği avanslar ve yaptığı giderler için, ödeme tarihinden itibaren faize hak kazanır.

Tacirlik sıfatına bağlanan bir başka sonuç ise TTK m. 21’de fatura düzenleme yükümlülüğü olarak düzenlenmiştir. Buna göre ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacir talep üzerine fatura düzenlemek ve vermek, ayrıca söz konusu işte bedel ödenmişse bunu da fatura da belirtmek zorundadır. Faturayı veya bir teyit mektubunu alan kişi bu belgeyi almasından itibaren 8 gün içerisinde, belgenin içeriği hakkında herhangi bir itirazda bulunmazsa, Kanun’un düzenlemesi gereği belgenin içeriğini kabul etmiş sayılacak ve bu belge karine niteliği kazanacaktır.

Türk Borçlar Kanunu’nun m. 121/1, 182/3 ve 525. maddelerinde borçlunun, sözleşme kapsamında kararlaştırılan bir ücret veya cezai şartın aşırı olması halinde bu ücret veya cezai şartın indirimini talep etme hakkı düzenlenmiştir. Ancak Kanun’un 22. maddesi bu hakkı tacir sıfatına sahip kişilerin elinden almıştır.

Bu sebeple tacirler Türk Borçlar Kanunu’nun yukarıda anılan maddelerinde yazılı hallerde aşırı ücret veya cezai şartın kararlaştırılmış olması iddiasıyla ücret veya cezai şartın indirilmesini mahkemeden talep edemeyeceklerdir. Bu maddenin getiriliş amacında tacirin basiretli bir işadamı gibi davranma yükümlülüğü bulunmaktadır.

Her İki Tarafın Tacir Sıfatına Sahip Olmasına Bağlı Hükümler

Kanun, yapılan ticari faaliyetlerde iki tarafın da tacir olmasına bağladığı bazı özel hükümler bulunmaktadır. Bunlardan tacir olmanın hükümleri başlığı altındaki ilk düzenleme ihbarlar ve ihtarlar için şekle uyma yükümlülüğü gelir. Kanun’un 18. maddesindeki düzenlemeye göre, tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemiyle yapılır. Ancak bu madde çok geniş yorumlanmamalı ve iki taraf tacir olsa bile, yapılan işin bir tarafın ticari işletmesiyle ilgili olmaması durumunda bu madde uygulanmamalıdır.

Kanun, her iki tarafın da tacir sıfatına sahip olmasına ilişkin bir diğer özel hükme 1530. maddesinde yer vermiştir. TTK m. 1530’a TBMM görüşmeleri sırasında, mal ve hizmet üreten kobilere, büyük işletmeler karşısında koruma sağlamak için bir önerge ile eklenen 2 ila 8. fıkralarla, ticari işletmeler arasındaki mal ve hizmet tedariki amaçlı işlemlerin özel hükümlere tabi olması durumu ortaya çıkmıştır.

Buna göre; ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedariki amacıyla yapılan işlemlerde alacaklı, kanundan veya sözleşmeden doğan tedarik borcunu yerine getirmesine rağmen, borçlunun gecikmelerden sorumlu tutulamayacağı haller hariç, borcunu sözleşmede belirtilen tarihte veya belirtilen ödeme süresinde yerine getirmemesi halinde, ihtara gerek olmaksızın temerrüde düşeceği ve şart konulmamış olsa bile faize hak kazanacağı belirtilmiştir. Ayrıca sözleşmede ödeme günü veya süresi belirtilmemişse, borçlunun fatura veya eşdeğer ödeme talebini aldığı tarihi izleyen otuz günün sonunda temerrüde düşeceği ve alacaklının faize hak kazanacağı belirtilmiştir. Bu madde kapsamında son olarak değinilmesi gereken bir diğer husus da uygulanacak temerrüt faizinin nasıl belirleneceği hakkındaki düzenlemedir.

Faiz oranı Kanun’un düzenlemesine göre 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’da öngörülen ticari işlere uygulanacak gecikme faizi oranından en az yüzde sekiz fazla olacaktır. Alacaklıya yapılan geç ödemelere ilişkin temerrüt faiz oranının sözleşmede öngörülmediği veya ilgili hükümlerin geçersiz olduğu hallerde uygulanacak faiz oranını ve alacağın tahsili masrafları için talep edilebilecek asgari giderim tutarını TCMB her yıl Ocak ayında ilan eder.

Her iki tarafın tacir olmasına bağlanmış bir diğer sonuç ise tacirlerin yetki sözleşmesi düzenleme haklarıdır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 17 uyarınca tacirler veya kamu tüzel kişileri aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemenin yetkili kılınmasını yetki sözleşmesi yaparak kararlaştırabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadığı müddetçe dava, yalnızca belirlenen mahkeme/mahkemelerde açılabilir.

Son olarak değinmek istediğimiz bir husus da, her iki tarafın da tacir olduğu durumlarda tacirin hapis hakkından yararlanırken Medeni Kanun’un düzenlemesiyle özel bir kolaylığa sahip olmasıdır. Medeni Kanun m. 950’de hapis hakkı düzenlenmiştir. Buna göre alacaklının, borçluya ait olup onun rızasıyla zilyedi bulunduğu taşınırı veya kıymetli evrakı, borcun muaccel olması ve niteliği itibarıyla bu eşyanın alacak ile bağlantısı bulunması halinde, borç ödeninceye kadar hapsetme hakkı bulunmaktadır. Ancak zilyetlik ve alacak ticari ilişkiden doğmuşsa, kanun tacirler bu bağlantının varlığını zorunlu tutmamıştır ve tacirler alacak ile zilyetlik arasında herhangi bir bağlantı olmasa bile hapis hakkını kullanabileceklerdir.