Kiralama Dünyası – İlkay Ersoy
Geçen yazımızda “insan kaynağı”, “sürekli gelişen süreçler” ve “teknoloji” üçlüsünden bahsetmiş ve konuyu “..her konuyu kendi başınıza çözebilecekseniz bile, sizin zaman harcamanıza gerek yok. Danışmanlarla çalışmayı öğrenin…” diye bağlayarak, eklemiştik: “Doğru danışmanı seçmek ve paranızı boşa harcamamak apayrı bir sanat konusudur elbette..”
Önce “doğru danışman”dan başlayalım. Doğru danışmanı bulmak genelde şans işidir. Şu doğrudur ancak bu yanlıştır diyecek bir formül olmamasına rağmen, bazı ipuçları ve dikkat edilecek hususlar da yok değil elbette.
Konunuz ne olursa olsun, büyük bir olasılıkla ilginizi ilk olarak çekecek grup; “çok uluslu” ve “marka” tabir edilebilen danışmanlardan oluşan grup olacaktır. Öncelikle bu tür danışmanlarla çalışmak pahalı ama havalıdır, akıldan çıkarmamak lazım. Ancak bu tür ezber okuyucu danışmanlara karşı çok dikkatli olmalısınız çünkü “yıllardır bu işi yapmış olmanın verdiği büyük başarı” onları zaman zaman ezbere sokabilir ve üç aşağı beş yukarı aynı ezberi her bedene giydirmeye çalışabilirler. Bu kategoride yer alan danışmanlara yararsızdır demek hata olur elbette. Sadece söylediklerini ihtiyatla dinleyin, uygulamadan evvel iki kere düşünün. Muhtemelen şirketinizde sizin ya da çalışanlarınızın zaten bildiği veya düşündüğü şeyleri söyleyeceklerdir ama bu da yararsız olduklarını göstermez. Zaten sizin bildiğiniz bölük pörçük konuları bir bütünsellik içinde değerlendirerek ardından uygulama konusunda baskı yaratacakları kesindir.
Diğer dikkat çekici bir grup ise kendi meslek grubunda (sevdiğim bir insanın tabiri ile) “taca çıkmış” ve ya zorunluluktan ya da stressiz bir hayat peşinde koşarak danışmanlığa başlamış grup vardır. Finansal dünyadan gelenler kol düğmelerinden ayırt edilebilir, üretim sektöründen gelenler ise daha çok kadife ceket kanvas pantolonları ile göz doldurur. Bu gruba ironik yaklaştığıma bakmayın, genellikle ilk gruptan çok daha fazla yarar sağlarlar. Ancak en az ilk grup kadar ezberden giderler. Bir kısmı genel çözümlere genel ezberler sunmaya çalışırken; bir kısmı her bünyeye uydurmaya çalışacağı en iyi bildiği ürünü satmaya çalışarak gelir.
Başka bir grup ise neredeyse iş hayatının çoğunu bu iş içinde geçirmiş olan bir kesimin çoğunluğunda hareket eder. Genellikle en faydalı olanlar bunlardır. Hiçbir çözümleri yoktur. Size net çözümler ile gelmezler. Hep sizi dinlemek isterler. Bu iyiye işarettir.
Kanımca danışmanın çok konuşanı değil; dinleyeni makbuldür ama sürekli dinlemeye başlayıp hiçbir çözüm getirmeme riskine de mutlaka hazırlıklı olun.
Teşhisi siz koyacaksınız.” Sorunun ne olduğunu siz bilmiyorsanız, başkası bulamaz. Elbette istisnaları vardır ancak “genel kural”; sorunun ne olduğunu sizin keşfetmiş veya bulmuş olmanız zaruridir. Ancak bu şekilde danışmanı çözüm bulması gereken konuda doğru yönlendirmiş olursunuz. Yani şöyle bir durum yoktur “Danışman bey, işler iyi gitmiyor bir göz atıverin.” “Maliyetler düşmüyor bir bakıverseniz?”. Sorunu teşhis edip ondan sonra danışmanlara konuyu iletin, size ön çalışmayla gelsinler bakalım nasıl çözümler üretecekler. Dinleyip kulağınıza nasıl geliyor görün. “Sorunu teşhis etmek” derken, ille de sorun olmak zorunda değil, herhangi bir gelişim unsuru ya da bir eksiklik fark etmiş de olabilirsiniz.
Teşhis konusunu biraz daha açmak gerekli ancak birkaç örnekle anlatmak en iyi yöntem olacak:
“Büyüyen bir şirketiz ve insan kaynağı ihtiyacımız sürekli artıyor. Rakiplerimizde çalışanları tırtıklıyoruz ancak bu çözüm de ne sürdürülebilir, ne de etik. Ne yapabiliriz?”
“Bir çok fon kaynağından besleyerek finansal alternatiflerimizi zenginleştiriyoruz ancak bize atom fiziği gibi gelen kaynaklar var. Eurobond, sermaye piyasası, halka arz vs vs yöntemler duyuyoruz. Acaba bizim bu tür kaynaklara ulaşmamız için neler yapmamız gerekir?”
“Şirketim çok değerli ama ne kadar çok? Markam, yönetici ekibim, ürünlerim çok değerli ama bir türü parasal karşılıklarını hesaplayamıyorum? Yok mu bu işin bir kolay yolu?”
“Her tür mali tasarrufu yaptık, kar artıcı her tedbiri aldık ama halen piyasa payı yapmak için rakiplerimize karşı sadece fiyat unsurunu ileri sürebiliyoruz. Ürün mü geliştirelim, yeni piyasalara mı girelim?”
Örnekleri artırmaya gerek yok, eksiğinizi ve ne yapmanız gerektiğini bilin. Ancak nasıl yapabileceğinizi bilmiyorsanız, danışmana gidin. Hatta nasıl yapabileceğinizi de biliyorsunuz fakat zamanınız yok, yine danışmanla çalışacaksınız.
“Efendim ben ne yapılacağını da bilemiyorum, ne yapılacağını veya nasıl bir eksiğimiz olduğunu söyleyecek bir danışman var mıdır?” İşte bu veya benzeri bir soruyu soruyorsanız sizin artık o sektörü terk etmenizin zamanı gelmiştir. Bunu en doğru hangi yolla yapabileceğinize dair danışmanla çalışın. Dikkat ederseniz yine ne yapılabileceğini, eksiğinizi biliyorsunuz ama işin nasılını danışmana bırakıyorsunuz. Genel formül budur.
Şirketiniz ne büyüklükteyken danışmanlık almalısınız? Her boyutta faydalıdır danışmanlık müessesesi ancak iki sebepten ilk yapılanma hamlelerinde danışmana başvurmamayı ben şahsen tercih ederim. İlk sebep şudur, yeni yapılanma evresindeyseniz o kadar çok eksiğiniz vardır ki neye el atsanız zaten bir iyileşme olacağından danışmana gerek yoktur. “İyi ama el atılacak konularda öncelikleri nasıl belirleyeceğiz?” Merak etmeyin bu konuda zor hata yaparsınız, genelde ateş yanan yerleri hislerinizle tespit etmek mümkündür. İkinci sebep ise danışmanlık müessesesinin maliyetli olmasıdır. Henüz değişimin başlangıcındayken maliyetlerin bu değişimi baltalama ihtimalini göz ardı etmemelisiniz.
Ancak bu yaklaşımın da bir tehlikesi; bir türlü şirketinizi yeterince büyük görmemek ve danışmanlarla çalışmanın zamanı gelmediğine inanmaktır. Şirketinin gerçekte ne kadar büyüdüğünü idrak edememek, yöneticilerin ve hissedarların sıklıkla düştüğü bir tuzaktır.
Peki danışmanlarla çalışacaksak öncelikle hangi alanlarda çalışmalıyız? Bu sorunun cevabı önemli ölçüde sübjektiftir ve duruma göre değişir. Ancak öncelikli konuları şöyle sıralamak mümkündür:
Mali Raporlama ve Muhasebe Sistemi: Mevcut muhasebe sisteminiz ve yeminli mali müşaviriniz size şirketin gerçek durumunu raporlamak ve geleceği görerek yönetmenizi sağlamaya değil, vergi yönetimine odaklanmıştır. Bu durum büyük ölçüde sizin yüzünüzdendir. O sebeple uluslararası mali standartlarda bir raporlama altyapısı oluşturmak ve bu konuda en azından yılda bir denetim almak oldukça yerinde olacaktır. Muhtemelen size özel bir raporlama tutan bir çalışan ya da yöneticiniz vardır ve zaten şirketinizin durumunu çok iyi gördüğünüzü düşünüyorsunuzdur; ama emin olun yanılıyorsunuz.
TFRS’nin UFRS ile önemli ölçüde örtüşmesi büyük şanstır. Ancak mali raporların TFRS’ye uygun çıkması başka; sizin yorumlamanız bambaşkadır. Bunun için öncelikle uluslararası yeterlilikte bir kuruluş tarafından raporlarınız denetlenmeli ve bir kereliğine bu raporları nasıl okumanız gerektiğine dair bu kez ayrı bir yerden eğitim almalısınız. Başka bir merciden özellikle eğitim almalısınız çünkü uluslararası tanınırlığa sahip kuruluşlar genelde ne ürettiklerine bakmazlar ve sadece ezberden hareket ederler. Üretilen raporların organik olarak ne anlama geldiğine, ne mesaj verdiğine bakmazlar. Hatta çoğunlukla aktif toplamı ve cironun ne olduğundan bile bihaber “skont düzeltme” işi ile iştigal ederler ancak bu bile size önemli bir disiplin ve yorum sağlayacaktır.
Mali yapı dışında hangi konularda danışmanlıklar alınmalıdır? Bu kadarına yerimiz yetmeyecek ancak ana başlıklar hakkında ipucu vererek bir sonraki yazının girişini yapmış olalım. Bütçeleme, proje yönetimi, stratejik yönetim, performans yönetimi, başlangıçta hayati süreçleriniz olmak üzere tüm süreçlerin elden geçmesi ve bu vesileyle tüm süreçlerinizi bir kez olsun öğrenmeniz önemlidir. Bu liste, kurumsal risk yönetim sistemi, erken uyarı sistemleri, yazılım ve teknoloji, ürün geliştirme ve pazarlama yönetimi, kurumsal iletişim şeklinde sürer gider.
Bir sonraki yazımızda bu konuyu bitirmeye çalışacağım. Sevgi ve saygılarımla.