Your browser (Internet Explorer 7 or lower) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.

X

Kiralama Dünyası – İlkay Ersoy

İnsan şirketlerde kullanılan en pahalı ve kırılgan ekipmandır. Çalışmaya başlar başlamaz şirkete ve sistemine tam uyumla iş üretmeye başlayan bir çalışan henüz doğmadı veya mezun olmadı. İster yeni mezun ister deneyimli olsun, zekâ ve yetkinlik seviyesi ne olursa olsun, insanın verimli olabilmesi için mutlaka bir süreçten geçmesi gerekir.

17 Aralık 1903 tarihinde Wright kardeşler ilk uçuşlarını gerçekleştirdi. Bu olaydan tam 38 yıl sonra 7 Aralık 1941
tarihinde Japonya Pearl Harbour’a hava saldırısı düzenledi. Bu olaydan da tam 28 yıl sonra 20 Temmuz 1969 tarihinde Neil Armstrong aya ayak basıyordu. Aynı tema başka bir açıdan bakılırsa şöyle de değerlendirilebilir. 10 bin yıl önce, yani çok değil hemen hemen 100 kuşak önce dedelerimiz mağarada ateşi iki odun parçasını birbirine sürterek yakıyordu. Peki, bu nasıl oluyor? Mağarada yaşayan bir ırk topu topu 100 kuşak içinde uzaya açılabiliyor? Uçmayı öğrendikten 65 yıl sonra aya inebiliyor? Birileri bunların cebine sermaye mi koydu, yoksa arkalarında bir destekçileri mi vardı? Öyle ya, günümüzde başarılı olmak için hepimiz ancak bu kriterleri arıyoruz. İroniyi bir kenara bırakalım, insan oğlunu bu denli hızlı gelişiminin kökeninde yaratıcı zekâ yatıyor elbette. İnovasyon, yaratıcılık tüm gelişmelerin kökeninde. Peki, gelişme için sadece inovasyon, sadece yaratıcı zekâ yeterli mi? Elbette değil, yaratıcı zekâ, cesaret ya da gözü peklikle desteklenmediği sürece genelde tek başına yetersiz
kalıyor. Macellan’ın ya da Vasco de Gama’nın yaratıcı zekâyla hareket ettiğini söylemek zor. Demek insanlığın gözü pekliği, hatta doymazlığı da gelişimin dinamolarından. Günümüzde yaratıcı zekâ, yeni fikirler, etkin çalışan süreçler, bu süreçlerin sürekli gelişimi ve teknoloji ile kristalize oluyor. Gözü peklik ise girişimciler şeklinde kendini gösteriyor. Girişimcinin gelişimdeki payı her zaman aşırı uçlarda değerlendirilmiştir, sıklıkla da küçümsenerek. Değer yaratan nedir ki? İnsan ve yaratıcı zekâ dururken girişimci ne katkı sağlar? Çok şey sağlar. O gözü karalık, o hırs ve açgözlülük olmasa insanoğlunun şu andaki düzeyi gerçekten çok tartışmalı bir seviyede olurdu. Aslında uzak olmadığımız bu bilgilerin, bu yaklaşımın, iş dünyasına iz düşümünü sorguladığımızda karşımıza üç temel faktör çıkıyor. İşimizi geliştirmek, daha etkin ve verimli kılmak, büyütmek ancak üç faktörle gerçekleşebiliyor.
• Etkin ve sürekli gelişen süreçler
• Teknoloji
• Bunları kullanacak ve geliştirecek kalifiye
insan kaynağı Bunları gözü kara hedeflere yönlendirecek girişimciyi elbette saymadık. İş hayatında bu olmazsa olmaz üçlüyü asla unutmamak gerekiyor. Çoğunlukla “günün hedefleri” olan satış ve karlılığa aşırı odaklanmak süreç / teknoloji / insan üçlüsünden uzaklaşmaya sebep olmaktadır. Süreç / teknoloji / insan üçlüsüne odaklanmak önemli anladık ancak bu kavrama odaklanmak ne demektir? Daha somut hale getirmekte fayda var.

Konuya biraz farklı bir açıdan yaklaşarak anlatmayı faydalı görüyorum. İnsan şirketlerde kullanılan en pahalı ve kırılgan ekipmandır. Çalışmaya başlar başlamaz şirkete ve sistemine tam uyumla iş üretmeye başlayan bir çalışan henüz doğmadı veya mezun olmadı. İster yeni mezun ister deneyimli olsun, zekâ ve yetkinlik seviyesi ne olursa olsun, insanın verimli olabilmesi için mutlaka bir süreçten geçmesi gerekir. İnsan zorlu bir ekipman, karmaşık bir makine ve kullanması da seçmesi de zor.
• Doğru işe doğru insan seçimi, (Kullanım kılavuzuna bakıp ne işe yarayacağını kolayca anlayamıyorsunuz)
• Oryantasyonu ve ardından işbaşı eğitimi, (Fişe takınca çalışmıyor, yapacağı iş ile alakalı kurulumları siz yapmalısınız, bir nevi ekipmanı iş yerinde siz üretiyorsunuz.)
• En verimli çalışacağı ortamın yaratılması, (Makine teçhizatın nasıl ki en verimli çalışacağı nem, toz, havalandırma koşulları belli, insan için de gerekli minimum ve optimum şartlar geçerli. Hatta daha karışık.)
• Zorlayıcı ama ulaşılabilir ve ölçülebilir hedefler ile bunlara ulaşması için gerekli olanaklarla donatılması, (Makine yeşil düğmeye basılı tuttuğunuz sürece çalışıyor, oysa insan bu kadar basit bir mekanizmaya sahip değil. Düzenli olarak program yüklemeniz gerekiyor.)

Benzer maddelerle insanın ne kadar zor bir ekipman olduğunu göstermek mümkün. Tüm bu gerçekleri aslında hepimiz bilmemize rağmen herhangi bir kriz anında ilk akla gelen “zekice” çözüm, en kıymetli ekipmanı sokağa atmak oluyor. Henüz kriz anında makine ve teçhizatını “elektrik tüketiyor” diye çöpe atan şirketle karşılaşmadım ama onca emekle zar zor seçtiği, yetiştirdiği, şirket kültürünü benimsettiği en değerli ekipmanını inanılmaz bir aymazlıkla harcayan çok sayıda şirket gördüm. Bu “zeki çözüm” şirketin ne kurumsallıkta ve ne kalitede olduğundan bağımsız, evrensel bir ilk akla gelen panik çözüm ne yazık. Yazık olan, işsiz kalan insanlardan çok şirketin düştüğü durum
aslında. Konunun “süreç ve teknoloji” bacağı nedir? Aslında bu iki kavram tamamen bir biriyle alakalı. Hatta akademik metinlerde süreç / iş akışı / know-how teknoloji olarak anılır. Gerçekten de süreç teknolojidir aslında.
Şirket üst düzey yöneticilerinin kendilerine ilk sorması gereken “Şirketin ana süreçleri nedir ve ben süreçlere hâkim miyim?” sorusudur. Süreçlerine hâkim olmayan yönetici, işini nasıl daha verimli yöneteceği, geliştireceği
ve büyüteceğinden de bihaberdir. Ancak mevcudu “idare” eder. Genellikle yöneticilerin düştüğü en büyük yanılgı “iyi bir ERP yatırımı yapıldığı takdirde işlerin daha verimli yürütüleceği” düşüncesidir. Genelde ERP, özelde yazılım, aslında bir çözüm değildir. Çözüm etkin çalışan ve sürekli gelişen süreçler oluşturmaktır. İster kâğıt, ister
excel, ister ajanda ortamında. Bir kez tüm süreçlerinize hâkim olduktan sonra gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Yazılım etkin çalışan süreçlerin elbisesi gibidir, etkin sürece sadece hız, raporlama kalitesi ve insan
hatasını minimize etme yeteneği kazandırır. Süreçlere nasıl hâkim olacağız? Bu önemli sorunun cevabı çok açıktır. Elinize bir defter ve bir kalem alın, hiçbir şey bilmediğinizi düşünün, bildiğinizi unutun ve işini çok iyi bildiğini düşünen takımların içine dalıp “başlangıçtan bitişe kadar tüm aşamaları yazın”. Daha yazarken verimlilik artırıcı, para kazandırıcı ne çözümler üreteceğinize şaşarsınız. İş elbette bu kadar basit değil. Her konuyu kendiniz çözeceğinize inanmayın. Çözebilecekseniz bile sizin zaman harcamanıza gerek yok. Danışmanlarla çalışmayı öğrenin. Doğru danışmanları seçmek ve paranızı boşa harcamamak apayrı bir sanat konusu elbette. Bir başka yazıda bu konuyla devam edebiliriz. Süreçlerine hâkim, en değerli ekipmanını el üstünde tutan şirketlerin çoğalması dileğiyle.