Your browser (Internet Explorer 7 or lower) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.

X

Kurumsal Repütasyon ve Etik- Dr. M. Fevzi TOKSOY

Bu ayki yazımızda, Etik ve İtibar Derneği’nin Yönetim Kurulu Üyesi olarak adil rekabeti tesis eden hukuk kaidelerinin, etik kuralları ve şirketlerin repütasyonu ile olan ilişkisine dikkat çekelim istedik.
Kurumsal uyum kurallarının diğer öğeleri elbette ki rekabet hukukundan daha az önemli değildir. Ancak rekabet kurallarının ihlal edilmesi durumunda ortaya çıkan ağır yaptırımlar göz önünde bulundurulduğunda, rekabet uyumunun öneminin diğerlerine göre daha öne çıktığı görülmektedir.
Bir önceki sayıda da üzerinde durduğumuz üzere, şirketleri rekabet hukuku ihlallerinden alıkoymak amacıyla öngörülen yaptırımlar her geçen gün daha da ağırlaştırılıyor. Özellikle ihlalin bir kartel olması halinde, kartele taraf olan şirketlere yüzlerce milyona ulaşan para cezaları verilebilmekte. Öte yandan bu para cezaları şirketlerin itibarına, belki de hiç onarılamayacak zararlar da verebiliyor. Bunun sebebi, tüketiciler, dağıtıcılar ve tedarikçilerin, bu şirketleri bir kartele -örneğin fiyat tespitine- karışmış şirket olarak hatırlıyor olması. Bu ezber, yatırımcıların o şirketlerin hisselerinden uzak durmasına dahi neden olabiliyor.
Dolayısıyla “şirket itibarının kaybı riski” kurumsal kimliğini tamamlamış şirketlerde bir rekabet ihlaline karışmamak için, en az para cezası kadar temel bir “caydırıcılık” unsuru haline gelmiş durumda.
Etik Davranış vs. Karteller Karlılığın maksimizasyonu ve pazarda devamlılık; teşebbüsler için öyle cazip hedeflerdir ki, aşırı karlılığa ulaşmak ya da en azından rekabet oyununda yerlerini garantilemek için teşebbüsler bazen rekabetten kaçınıp, rekabeti kısıtlayıcı davranışlarda bulunmayı kendileri için mantıklı hale getirebilirler. Bu cazibeye yenik düşmemeleri için iki ana kural, dünya çapında tüm rekabet hukuklarında kabul edilmiştir: “Rakipler ile uzlaşma yapmayacaksın” ve “pazardaki gücünü rakiplerini piyasadan dışlayacak şekilde kötüye kullanmayacaksın”. Sorun şu ki, bu iki kuralın ihlali o kadar değişik şekillerde mümkün ki, bunların hepsini aynı kefeye koymak ve sanki örgütlü bir suçmuş gibi değerlendirmek mümkün değil.
Rakipler arasındaki uzlaşmaların bir parçası olan karteller ise tüketici ve kamu refahı üzerinde en olumsuz sonuçları doğuran rekabet ihlali şeklidir. Çünkü karteller, piyasada rekabet ediliyor olsaydı tüketicilerin elde edecekleri adil payı, ortadan kaldıran davranışlardır. Varsayalım ki, rakip sağlayıcılar bir araya gelerek en çok satan ürünleri için rekabetçi pazar koşullarında oluşmuş olan satış fiyatının üzerinde bir fiyat belirlemiş olsunlar. Bu ihtimalde söz konusu şirketler ürünlerini geliştirme veya yeni ürünler üretme konusunda rekabet etmeyi bırakıp; aynı ürünleri çok daha yüksek fiyatlarla satacaklardır. Bir diğer ifade ile üreticileri pazardaki yarışta daha öne geçmek için iten güç olan rekabet ortadan kalktığı için, tüketiciler ürünlere değerinden daha yüksek fiyatlar ödeyecek ve dahası, daha gelişmiş ve yeni ürünlerden yoksun kalacaklardır.
Purdue Üniversitesi öğretim görevlilerinden Profesör John CONNOR’un bir çalışmasında gösterdiği üzere, kartele tabi olan ürünlerin toplam satış geliri dünya genelinde yaklaşık 16 trilyon ABD Doları’dır. 16 trilyon ABD Doları tutarındaki satış geliri içerisinde kartel geliri var. Bu çok yüksek bir rakam. Ayrıca dünyanın her bir köşesinde kartelin ne kadar yaygın olduğunu, tüketici olarak bizlerin daha yenilikçi ürünlerden yoksun kaldığımızı ve satın almak istediğimiz ürünlere olması gerekenden daha yüksek bedel ödediğimizi yansıtan önemli bir gösterge.
Bu hususlar, kartellere karşı verilen savaşta neden ağır ceza verme politikalarının uygulandığının ve neden bu ihlallerin şirketlerin itibar kaybı ile karşı karşıya kalmasına neden olabileceğinin arkasındaki gerekçeleri ortaya koyuyor.
Mobbing, ırk ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın engellenmesi, özel bilginin korunması, kurumsal yönetim ilkeleri doğrultusundaki şeffaflık, yolsuzlukla veya rüşvetle mücadele ne kadar şirketlerin etik ve yasal sorumlulukları arasında ise rekabet kurallarına uyum da en az bu örnekler kadar şirketlerin yasal ve etik sorumlulukları arasındadır. Bunun en temel sebebi ise rekabet kurallarına uymamanın tüketiciler üzerindeki -dolayısıyla kamu refahı üzerindeki- direkt etkileridir.
Rekabet hukuku ihlallerinin karmaşık yapısı ve ilişkili sonuçları dikkate alındığında, dönüp dolaşıp üzerinde durulması gereken husus, rekabet uyumu için kurumsal standartları belirleme zorunluluğu ve bu standartları belirleyecek yöneticilerin yüklendiği ağır sorumluluktur.
Şirket çalışanlarının davranışları her zaman yöneticiler tarafından takip edilemeyeceğinden ve hatta yöneticinin davranışları da sürekli bir şekilde hissedarların kontrolü altında olamayacağından, her şirket için güçlü bir rekabet kültürü oluşturmak elzemdir. Rekabet uyum programları ise şirket içindeki tüm kademeler dahilinde koordinasyonu tesis eden bir “monitoring sistemi” niteliği ile tam bu noktada devreye girer. Rekabet uyum programları, çalışanlar – yöneticiler – hissedarlar arasında bir kontrol mekanizması yaratarak ve sorumlulukları paylaştırarak, şirketlerin rekabet kuralları ile halihazırda var olan uyumunu devam ettirmesini sağlar ya da rekabete uyumlu olmayan uygulamaları tespit edip bunlara çözüm getirir. Bu kontrol ve denetim mekanizması, şirketlerin, kurumsal itibarı etkileyecek türden bir rekabet ihlalinin her an önüne geçmelerine imkan tanıyacaktır.