Sular ne zaman çekilecek? – Tayfun Zaman
Tam fırtına bitiyor mu derken yeni tsunamiler geliyor. Bu hafta, 6 global banka, uluslararası piyasalarda kurları manipüle etmek suçlaması ile süren davada, 4,33 milyar dolar ceza ödemek üzere global düzenleyicilerle bir anlaşma yaptılar.
Bu bankaların 2008 krizi sırasında da manşetlerde yer alan bankalar olduğunu hatırlayalım. Çok başarılı bir filme de konu oldular: Too big to fail.
Global kriz haberlerinin duyulmaya başlandığı ilk günlerde Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’ nin proje koordinatörü olarak görev yapıyordum. Düzenlediğimiz konferanslarda, eğitimlerde hep 2001 krizinin ardından dünyada mevzuatın nasıl değiştiğinden, kurumsal yönetim ilkelerine uyumun ne kadar öne çıktığından ve dünyada nasıl bir değişim yaşandığından bahsediyorduk ki kurumsal yönetim değerlendirmelerinde en iyi şirketler birbiri ardına çökmeye başladı. Birçok düzenlemenin kaynağı olan Amerika bir kez daha hocalığını yaptığı dersten kalmıştı.
Kaçınılmaz soru eğitimlerimizden birinde geldi… “Bu anlattıklarınızın hepsi güzel de Amerika’ daki iş ortamından daha kirli bir iş ortamı, yolsuzluğa Amerikan iş adamından daha yakın bir iş adamı var mı?”
Bu sorunun sorulduğu günlerde Bernard Madoff hakkında, ülkemizde saadet zinciri diye anılan Ponzi Dolabı (Pozi Scheme) yoluyla, nitelikli dolandırıcılık suçlaması gündemdeydi.
Söz oraya gelmişken hatırlatayım. Charles Ponzi, 1920 deki saadet zinciri ile 15 milyon Dolar kazanç sağlamıştı; Madoff ise iyi bir öğrenci olduğunu kanıtladı ve yatırımcıları 50 milyar dolarlık bir girdabın içine çekti.
Burada asıl suçlunun Madoff mu, onun gerçekçi olmaktan çok uzak vaatlerine kanmayı isteyerek müşterilerinin milyonlarca dolarını riske eden yatırımcıların aşırı iştahı mı, yoksa aynı oyunun içinde olup faiz ve hizmetlerden milyonlar kazanan ve Madoff’ a bu üç kağıdı açması için ihtiyaç duyduğu iklimi yaratan banka ve finans kuruluşları mı olduğu daha uzun yıllar tartışılacak gibi.
O dönemden hatırladığımız tek kötü örnek keşke Madoff olsaydı; o zaman “Bir kişinin hatasını koskoca Amerikan ekonomisine mal edemeyiz, hem kurumsal yapılanması yeterince güçlü şirketler bu tip olaylara izin vermeyecek denetim ortamına sahiptirler” diyebilirdik ama Lehman Brothers, A.I.G., Bear Stearns gibi devlerin yıkılışını nasıl açıklarız?
Bizi bu örnekleri hatırlamaya götüren soruya geri dönersek… Sorunun sahibi özetle şunu soruyordu: Geçmiş krizlerinden aldığı ders ve deneyimle mevzuatını geliştirdiğini iddia eden Securities and Exchange Comission (SEC) nerede? Dünyaya etik dersi verirken kendi evinin düzenini sağlayamayan Amerika’ nın aldığı netice bu mu olmalıydı?
Aslında bu sorular kadar enteresan olduğunu düşündüğüm bir durumu da gözden kaçırıyorduk: Krizin hemen öncesindeki hayali zenginlik döneminde, Hong Kong’ dan Arnavutluk’ a bir çok ülkede faaliyet gösteren Amerikan yatırım şirketleri, getirdikleri yüksek risk yönetimi standartları ve en iyi uygulama örnekleri ile, kötü yönetilen bir çok yerel bankadan hisse aldılar ve bu kurumları 100 milyonlarca dolar kar eden başarılı yatırımlar haline getirdiler.
İnsan “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diye sormaktan geri alamıyor kendini. Kralı çıplak gören bizler ise bundan sonra neler olacağını sorguluyoruz.
Madoff oyununu senelerce sürdürmüş bir düzenbaz. Ama ondan daha büyük bir düzenbazla tanıştık: Wall Street. Hem bu kez oynanan oyun yasal da. Senede 10.000 – 12.000 dolar arasında geliri olan bir iççiye 750.000 dolarlık bir ev alması için kredi vermeye ve bu kredi borcunu tahvile çevirip Moody’s yada S&P gibi şirketlere AAA olarak derecelendirdikten sonra da bunları dünyanın dört bir yanındaki yatırımcılara satmaya ne isim verirsiniz bilemiyorum ama benim aklıma nitelikli dolandırıcılıktan daha hafif bir isim gelmiyor.
Krizin ortaya çıkarttığı bir diğer garip manzara ise Kapitalist Amerika ile Komünist Çin’ in birbirlerine ne kadar yakınlaştığı değil mi?
Kriz öncesinde Çin’i ziyaret eden Amerikan heyetleri bankaların ve sanayinin özelleştirilmesi gereğine dikkat çekerken ortaya çıkan manzaraya bir bakalım: Amerikalılar Çin’ in sanayi ve finans sektörlerindeki dengeyi özel sektör lehine yapılandırmaları yönünde etkilemeye çalışırken Amerikan finans ve sigorta sektörleri ile sanayi kamu yönetimine geçti.
Nereye mi varmak istiyorum? Biraz uzattım…
Başarının tanımının salt ekonomik verilere dayalı olduğu her an ve her alan, karşımıza risk iştahı kabarmış ve sorumluluk duygusundan uzak bir yönetici çıkartıyor. Onca regülasyon onca bilinçlendirme çalışması, etik bir kültür oluşturma çabası, bir çalışanın risk iştahı ile pompalanmış egosu karşısında kağıttan kule olup yıkılıveriyor. Başarı yeniden tanımlanmadan ve şirketler çalışanlarına performanslarındaki düşüş kadar normal olmayan artışın da hesabını sorar hale gelmeden verdiği etik mesajlar pek birişe yaramıyor gibi.