Yeni Dönemin Rotası: Yerli Üretim, Çoklu Teknoloji ve Dijital Dönüşüm – Ali Haydar BOZKURT röportajı
2025 yılının kalan bölümü ve 2026 yılı için dünya ve Türkiye ekonomisine ilişkin beklentileriniz neler kısa ve orta vadede otomotiv sektörüne dair öngörüleriniz nelerdir?
Dünya ekonomisine baktığımızda, IMF ve Dünya Bankası 2025 ve 2026 için küresel büyümeyi yüzde 3 civarında öngörüyor. Yani çok hızlı bir büyümeden söz edemiyoruz ama dengeli, istikrarlı bir dönem bekleniyor. Türkiye’de ise ekonomistlerin büyüme beklentileri ortalaması da yüzde 2.7 ve yüzde 4.1 arasında değişiyor. Enflasyonun kademeli olarak düşmesi, yatırım ortamının daha öngörülebilir hale gelmesi ve mali disiplinin korunması, ülkemiz için en önemli başlıklar olmaya devam ediyor.
Otomotivde ise Türkiye pazarında güçlü tempo devam ediyor. 2025 yılını 1 milyon 250 bin – 1 milyon 300 bin adetlik bir pazarla kapatmamız muhtemel. Temmuz ayında gerçekleşen ÖTV değişikliğinin ardından herkes, ‘pazar buna nasıl tepki verecek?’ diye bekliyordu. Şu ana kadar gözlemlediğimiz kadarıyla, olumsuz bir tepki yok. Yeni ÖTV düzenlemeleri, yerli modellerin avantajını artırırken ithal modelleri fiyat açısından daha zorlayıcı hale getirdi. Bu nedenle Türkiye’de üretim yapan markalar öne çıkacak.
Yeni ÖTV düzenlemesinin ardından aslında müşterinin tercihleri değişecek. Bugüne kadar ağırlıklı satılan modeller, ithaller ve lüks segment modelleri en üst ÖTV dilimine sıkışmıştı. Şimdi, yüzde 70-100 bandında ÖTV dilimleri getirilmesiyle Türkiye’de üretilen modellerde yüzde 70’ten başlayan bir avantaj oluştu. İthaller ise ağırlıklı olarak yüzde 80 ve yüzde 90 ÖTV bareminde yer almaya başladı. Lüks diye tanımlanan modeller ise yüzde 100 ÖTV dilimine girdi. Herkes bu yeni fotoğrafı analiz etti ve müşterilerin kendileri için avantajlı olan modellere yöneldiğini gözlemliyoruz. Kalan aylarda daha düşük ÖTV’si olan modellerin tercih edilme olasılığı daha yüksek.
Bununla birlikte elektrikli araçların ÖTV’sinde de artış yapıldı ve yüzde 10’luk en düşük ÖTV baremi, yüzde 25’e çıkarıldı. Yine konvansiyonel motora sahip modellerle belli bir makas var. Diğer yandan CDV diye tanımlanan çok amaçlı kullanıma sahip ticari araçlarda yüzde 15’lik ÖTV avantajı devam ediyor. Bu noktada CDV’lere belli oranda bir kayma olup olmayacağını da, önümüzdeki 1-2 ay içerisinde gözlemleyebileceğimizi düşünüyorum.
Sürdürülebilirlik günümüzün önemli konularının başında geliyor. Bu bağlamda, fosil yakıtlı taşıtların yerini yakın zamanda çevre dostu taşıtlar alacak gibi görünüyor. Markanızın çevre dostu, dolayısıyla elektrikli araçlar konusundaki çalışmalarından bahseder misiniz?
Sürdürülebilirlik bugün sadece otomotivin değil, tüm sektörlerin en öncelikli gündemi. Toyota olarak biz de bu dönüşümde sadece tek bir teknolojiye odaklanmıyoruz. Çoklu mobilite stratejimiz kapsamında tam hibrit, şarj edilebilir hibrit, tamamen elektrikli ve hidrojen yakıt hücreli araçlarımızı aynı anda geliştiriyoruz.
Böylece farklı coğrafyalardaki kullanıcıların ihtiyaçlarına, altyapı koşullarına ve regülasyonlara uygun çözümler sunabiliyoruz.
Toyota, elektrifikasyonda sektöre öncülük ediyor. Mobilitede nihai teknoloji olarak gösterilen hidrojen konusunda da lideriz. Mirai modelimizle uzun süredir seri üretim yapan ilk markalardan biriyiz ve aynı zamanda hidrojenle çalışan otobüs ve ağır ticari araç projelerimiz de mevcut. Kısacası biz Toyota olarak karbon nötr geleceğe giden yolda tüm teknolojilerde iddialıyız. Amacımız, kullanıcılarımıza farklı seçenekler sunarak çevreci mobiliteye geçişi hızlandırmak.
Sürdürülebilirlik ve çevre konusuna değinirken ALJ Türkiye olarak başlattığımız ağaçlandırma seferberliğinden de söz etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi iklim değişikliği, barajlardaki doluluk oranları ve yağmurun yağmaması gibi birçok olumsuz etkenle karşı karşıyayız. Sadece dağları ve ormanları değil şehir merkezlerini de yeşillendirmemiz gerektiğini biliyoruz. Bizim gibi firmaların bu konuda bir şey yapması gerektiğini düşündük. İklim değişikliğiyle mücadelede en etkili yollardan biri ağaçlandırma ve biz de ALJ Türkiye çatısı altındaki üç markadan satılan her araç için 10 fidan dikiyoruz. ALJ Türkiye olarak yıllık ortalama satışımızın 140 bin civarında olacağını tahmin ediyoruz ve böylece 1 yılda 1.4 milyon fidanı toprakla buluşturacağız. Bunu da sadece 1 yıl değil, her yıl yapacağız. Amacımız bu hareketi sadece bir dönemlik değil, sürekli hale getirerek iklim değişikliğiyle mücadelede kalıcı bir etki yaratmak ve diğer sektörlere de ilham vermek. Biz bu seferberliğe farklı sektörleri de davet ediyoruz.
İhtiyaç ve alışkanlıklarımızdaki değişime bağlı olarak, dijitalleşme hayatımızın her alanında çok daha fazla yer almaya ve bizlere birçok kolaylığı birlikte sunmaya başladı. Dijitalleşme konusunda markanızın ne tür çalışmaları var?
Dijitalleşme bugün tüm sektörlerde olduğu gibi otomotivde de iş yapış biçimlerini kökten değiştiriyor. Biz Toyota olarak bu dönüşümü çok yönlü ele alıyoruz, müşterilerimizin hayatını kolaylaştıran uygulamaları hayata geçirmeyi önemsiyoruz. Müşterilerimizin araçlarını web sitesi üzerinden inceleyip kişiselleştirebildiği, hatta satın alma sürecine dijital olarak başlayabildiği sistemlerimiz var. Bayilerimizdeki süreçler de dijitalleşmeyle birlikte daha hızlı, şeffaf ve kolay hale geliyor. Müşterilerimiz bayilere gittiğinde dijital ekranlardan satın almak istedikleri araçlarını kişiselleştirebiliyor. Showrooma gelen müşterilerimiz için yeni konseptimizde dijital dünyadan kopmadan işlerine ve hayatlarına devam edebilecekleri bir ortam hazırladık. Araçlarımızda sunulan gelişmiş multimedya ve bağlantı teknolojileriyle kullanıcılarımızın günlük yaşamına entegre çözümler getiriyoruz.
Ayrıca dijitalleşmeyi yalnızca bugünün kolaylıklarıyla sınırlamıyoruz. Geleceğin mobilite vizyonunu da bunun üzerine inşa ediyoruz. Japonya’da hayata geçirilen Woven City projemiz, yapay zekâ, otonom sürüş, robot teknolojileri ve ağ bağlantılı altyapısıyla geleceğin şehir yaşamına dair bir laboratuvar niteliği taşıyor. Burası yaşayan bir şehir ve tüm yeni teknolojiler burada gerçek hayatta denenerek geliştiriliyor.

