Your browser (Internet Explorer 7 or lower) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.

X

Otomotiv Birçok Sektörün Gelişimine Katkı Sağlıyor – Özgür Tezer

Otomotiv sektörü bugün birçok sektör ile etkileşim içerisinde bulunuyor ve teknoloji firmaları ile beraber bu alandaki gelişmelere önemli katkılar yapıyor. Üst nitelikte istihdamı ile gelişimine katkı verdiği sektörlerin ekonomik dönüşüme en büyük katkıyı sağlayan sektörlerin başında geliyor. Bugün baktığımızda markalarıyla dünya pazarlarında var olan ülkelerin neredeyse tamamı gelişmiş ülkelerdir. Keza otomotiv sektörünün yarattığı büyüklüklere de bakacak olursak, otomotiv sektörüyle paydaş olan iş kollarını da eklediğimizde dünya genelinde yaklaşık 50 milyondan fazla kişiye istihdam sağladığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla otomotiv sektörünün toplam cirosunu düşünürsek dünyanın en büyük 6’ncı ekonomisine eşdeğer olduğunu görürüz. Yani başka bir deyişle, otomotiv sektörü bir ülke olsaydı dünyanın en büyük 6’ncı ekonomisine sahip ülke olabilirdi.

Otomotiv sektörü üretim alanında büyük bir sisteme sahip olmakla beraber aynı zamanda diğer kolları ile de önemli katma değerler yaratmaktadır. Bunların en önemlileri araç dağıtıcıları, yetkili satıcıları, kullanılmış araç satışları, araç kiralama operasyonları, servis hizmetleri ve sigortacılık faaliyetleri başta olmak üzere çok sayıda sektörün de gelişimine önemli katkılar yapıyor. Bu sebeple bence sektörü çok büyük bir ekosistem olarak tanımlamak gerekiyor.

Bu söylemden yola çıkarak diyebiliriz ki otomotiv sektörü, ülkelerin ekonomik güçlerini, pazarlarını, nüfus yapılarını ve üretim büyüklerini önemli ölçüde etkiliyor. Dünyanın en büyük ekonomisine ve en kalabalık nüfusuna sahip olan Çin geçtiğimiz yıllar içinde ekonomik büyümesini adeta şahlandırarak önceki dönemlerin en büyüğü olan ABD’yi geçti ve sadece 2017 senesinde 30 milyon adet üretim ve 29 milyon adet satış ile dünyanın en büyüğü haline geldi. Zaten bildiğimiz üzere üretim de, pazar da asya/pasifik bölgelerinde büyümeye devam ediyor. Tabi buradaki hızlı büyüme otomotiv dünyasında da bazı değişikliklere yol açıyor. Teknolojinin ve araç üretiminin en önemli merkezleri olan ülkeler bu bölgedeki büyümeden etkileniyor ve kendi üreticilerini kollamak için bazı önlemler alıyorlar. Özellikle Avrupalılar bu değişime karşı emisyon kartı ile kendi kıtalarına girecek araçlara bazı kısıtlamalar getirmeye çalışıyorlar ve ancak bu şekilde Avrupa’daki üretimi koruyabileceklerini düşünüyorlar. Fakat atlamamız gerek konu ise, bugün teknolojinin eskiden olduğu gibi sadece Amerika ve Avrupa’da üretilmediğidir. Çin geçtiğimiz yıl dünyada en çok elektrikli aracın satıldığı ülke oldu. Çinliler, Avrupalıların emisyon sınırlamalarını elektrikli araç teknolojileri ile adeta sallayacaklar gibi görünüyor.

2018 senesinde toplam dünya üretiminin 98 milyon seviyelerinde kapandığını ve satışların da 97 milyon seviyelerinde olduğunu görüyoruz. Bazı araştırmaların sonuçlarına göre 2030 yılına geldiğimizde üretimin önemli bir bölümünün BRIC ülkelerinde olacağı düşünülüyor. Nüfus yoğunluğunun olduğu asya/pasifik bölgesi ile Güney Amerika otomotiv dünyasının geleceğinde önemli bir alan olacaktır.

Yine birtakım araştırmalarda araç sahip olma trendleri ve teknolojik gelişmelerden dolayı araç satış hızının düşeceği söyleniyor, bu araştırmaların bazıları geleceği yansıtmakla beraber bazıları da tamamen bir kurgu olarak kalıyor. Göz ardı edemeyeceğimiz gelişmelerin elbette olacağı ama sistemi kökünden değiştirecek veya bugünkü yapıların yıkılıp yeni bir ekosistemin oluşması için hala önümüzde uzun bir sürecin olduğunu da belirtiyorlar. Ben de şahsen bazı otomotiv profesyonellerinin düşündüğü gibi düşünmüyorum, bugünkü otomotiv ekosisteminin ülkemizde uzun yıllar daha devam edeceğini ancak bu süreç içinde gerek üreticiler, gerek dağıtıcılar gerekse otomotivin perakende bölümünün peyder pey değişimi içlerinde yaşayarak tüketicilere hizmet vermeye devam edeceklerini öngörüyorum.

Bizim Türkiye olarak bugün dünya otomotiv üretimi içindeki payımız yüzde 1,5 seviyelerinde, sanayicilerimiz de önümüzdeki 10 yıl içinde oluşacak üretim sistemi ve tüketici talep beklentilerindeki değişimlere göre dönüşümlerini yapmak üzere planlamalarını yapıyor. Ankara’da yaptığımız görüşmelerde gerek sanayicilerimiz gerekse kamudaki bürokratlarımızın farkındalıklarının üst seviyede olduğunu ve Türk Otomotiv Sanayisinin bu dönüşümü yapabilme kudretlerinin de olduğunu memnuniyetle görüyorum. 2018 senesinde 32 milyar dolar ihracat yaparak ülke ekonomisine doğrudan katkı yapan otomotiv sektörü aynı zamanda 12,5 milyar dolar dış ticaret fazlası vererek ülkenin cari açığının kapanmasına da çok önemli bir katkı sağlamış durumda. Devletimiz, ülke ihracatının yüzde 20’sini tek başına yapan otomotiv sektörüne çok hızlı ve etkili bir şekilde destek vermelidir ki bu dönüşüm emin adımlarla sağlanabilsin.

Ülkemizdeki üretime bir diğer yönden bakacak olursak, ülkemize yapılacak otomotiv yatırımları için iç pazar büyüklüğümüzün son derece önemli bir kriter olduğunu belirtmemiz gerekir. 2015-2017 arasında 1 milyon adet seviyesinde gerçekleşen iç pazarımız 2018 senesinde 640 bin adede geriledi, içinde bulunduğumuz yılda ise bu rakamın 400-450 bin bandında gerçekleşeceği bekleniyor. Bu gibi büyük oranda düşüşler yatırımcının kafasında soru işaretleri oluşturuyor elbette, pazarda aşırı yükselme ve daralmalar üretim planlamalarında sorunlar yaratacağından yatırımcı daha stabil bir pazar yapısına gitmeyi tercih ediyor. Son 25 yıldaki pazar hareketlerine baktığımızda inişli ve çıkışlı birçok dönem görüyoruz, dolayısıyla ABD gibi Avrupa gibi daha stabil bir iç pazar hareketi olan yerler yatırımcının ilk olarak baktığı stratejik konulardan birisi olacaktır.

Türkiye vergi sisteminin, dolaylı vergiler üzerinden önemli bir gelir üretiyor olması ne yazık ki otomotiv, akaryakıt, beyaz eşya gibi ürünlerin yüksek vergilendirilmelerine sebebiyet veriyor. Bugün otomobil alımlarında yüzde 77 ile yüzde 204 arasında uygulanan vergi oranları ile dünyada otomotiv üzerinden en çok vergi alan ülkeler içinde yer alıyoruz. Avrupa Birliği içinde araç ilk alımlarında uygulanan verginin yüzde 17 ila yüzde 27 arasında değiştiğini düşündüğümüzde ne denli yüksek vergiler uyguladığımızı da görebiliyoruz. Bu sebeple AB ülkelerinde daha genç araç yaş ortalaması ve güvenlik açısından daha gelişmiş araçlar kullanılırken ülkemizde çevreyi daha çok kirleten, güvenliği daha az olan ve yüksek yakıt tüketimi olan araçlar kullanılıyor. Bugün ülkemiz eğer otomotiv yatırımı çekmek istiyorsa önümüzdeki 10 yıl içinde otomotiv vergi sistemini AB ülkeleri ortalamasına getirecek şekilde vergi reformu yapmalı ve 10 yıl için uygulayacağı vergi sistemini şimdiden tüm dünyaya deklare etmelidir.

Sadece bu da yeterli değildir, bugün 23 milyona ulaşmış olan motorlu kara taşıtları sayımızın sürekli bir hurda programı ile gençleştirilmesi çok kritik bir karar olacaktır diye düşünüyorum. 15 yaşını geçmiş her araç hurda teşvik programına dahil olmak suretiyle karayollarımızdan çekilmeli ve yerlerine daha az yakıt tüketen, güvenlik önlemleri daha yüksek ve teknolojik araçlar ile değiştirilmelidir.

Bu sayede, coğrafi konum avantajı olan, güçlü bir tedarik sanayi avantajı olan ve eğitimli-kaliteli iş gücü olan Türkiye, otomotiv üreticilerinin yatırım yapmak için ilk inceleyecekleri ülke olacaktır.

Son olarak tüm meslektaşlarıma çok değerli bir sektörde olduklarını, içinden geçtiğimiz hassas ekonomik durumun geçeceğini ve yeniden güçlü bir otomotiv dünyasının içinde olacağımızı söylemek istiyorum.

Top