Your browser (Internet Explorer 7 or lower) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.

X

Sürdürülebilirlik için uyuşmazlıkların etkin yönetimi – Metin Reyna

Her çatışma bir fırsat olabilir mi?

Globalleşen dünyamız, her alanda olduğu gibi ticari hayatın denge ve dinamikleri üzerinde de etkilerini göstermektedir. Şirketler, büyümek, karlılıkları ile birlikte pazar paylarını artırabilmek, ticari ve kurumsal itibarlarını koruyarak perçinlemek için rekabet içinde oldukları yerli veya yabancı şirketleri devralmak/birleşmek ya da bu atılımları sağlayabilecek sermaye girişine ihtiyaç duymaktadırlar. Tüm bu devralma ve birleşmelerin başarısı, ulusal ya da uluslararası çoklu ve farklı kültürlerin birlikte uyum içerisinde çalışabilmesine, yönetim kademelerinde nitelikli iletişim ve etkin diyaloglar kurulabilmesine ve hepsinin ötesinde, çatışma çözümleri metodolojilerinin yetkin bir şekilde kullanılabilmesine bağlıdır.

Uyuşmazlık, anlaşmazlık, çekişme ve ihtilaf hallerinin tümünü kapsayabilen “çatışma” kavramı hayatımızın her alanında mevcut bir olgudur. Çatışma tek başına, ne iyi ne kötü, ne olumlu ne de olumsuzdur, sadece içerisinde değişim-dönüşüm-büyüme ve çözüm fırsatları sunabilen bir durumdur aslında. Yeter ki bizler bu bakış açısıyla çatışmaları doğuran olaylara yaklaşabilelim. Kurumsal hayatta da karşılaşabileceğimiz çatışmalar, eğer bu bakış açısı ile ele alınabilirse, kendi çözümlerini de içinde barındıran potansiyel birer fırsata dönüşebilir.

Çatışma çözümlerinin sürdürülebilirliğe etkisi
Karlılık, büyüme, hedeflerin tutturulması, hisse değerlerinin artırılması, marka bilinirliği, kurumsal ve ticari itibarın devamlılığı gibi kavramlar, tüm şirketlerin odağında olan ve nesilden nesile sürdürülebilir olmasını arzu ettikleri olgulardır.

Bahsi geçen bu kavramları kurumsal hayatta uygularken, süreçlerde fikir ayrılıkları ve çatışmaların yaşanmaması neredeyse imkansızdır. Bu çatışmalar, kurum içi yönetim kademelerinde çoklu ve farklı boyutlarda gerçekleşebileceği gibi, kurum dışında hizmet sağlayan ya da ticari yükümlülükleri olan taraflarla da gündeme gelebilir.

Tüm bu olguların, şirket paydaşları açısından gerçekleştirilebilir hale gelmesinde kurumsal yönetimin Adillik – Şeffaflık – Hesap Verebilirlik – Sorumluluk olarak tanımlanan dört temel ilkesinin uygulamaları elzem yol göstericilerdir. Bu yol gösterici ilkelerle birlikte, şirketlerdeki uygulamalarına ilişkin süreçlerin en iyi şekilde yönetilebilmesi, ortaya çıkabilecek çatışmaların önlenebilmesi, belirli tekniklerle müdahale edilebilmesi ve netice olarak çözüme kavuşturulabilmesi, belki de kurumsal sürdürülebilirliğin en önemli tamamlayıcılarından ve temel taşlarından biridir.

Çatışma niteliklerinin tespiti
Kurumsal hayatta, çatışma kavramını kullanırken, bunun hangi nitelikte olduğunu tespit edebilmek önem arz eder. Ortaya çıkan çatışmaların ilk olarak: – kişisel mi? – yönetsel mi? ya da – yapısal mı? olduklarının irdelenmesi ve ayrıştırılarak netleştirilmeleri oldukça önemlidir. İkinci olarak, çatışmanın (i)-şirketin günlük operasyonları ve yönetimi ile mi (ii)- yoksa yönetim kurulu seviyesinde ve üyeler arasında mı (iii)- ya da üyelerle üst yönetim arasında mı olduğunun da belirlenmesi, hem ele alınacak yaklaşım, hem de soruna odaklanabilme konusunda belirleyicidir.

Metodik olarak “çatışma çözümleri” herhangi bir çatışmayı bütünsel olarak 3 farklı boyutuyla ele alır:
(i)- önleme fonksiyonu,
(ii)- müdahale ve yönetme yetkinlikleri/teknikleri
ve
(iii)- çözümsüz kalarak işlerin kilitlenmesine
sebep olabilecek ya da dava yoluna götürülmesi düşünülen uyuşmazlıklara kazan/kazan ilkesine odaklı, hızlı, karlı ve gizli bir çözüm yolu olan “Arabuluculuk” (Mediation) uygulaması ile çözüm getirerek.

Böylece şirketler, bir yandan, kendi çatışma dinamiklerini ve köklerini daha iyi anlayarak çözüm süreçlerini ve kültürlerini oluşturabilir, diğer yandan da çözümsüz çatışmaların yaratabileceği riskleri ve özellikle parasal kayıpları azaltarak ya da tümüyle bertaraf ederek, kurumsal sürdürülebilirliklerine katkı sağlayabilirler.

2013 yılında International Finance Corporation (“IFC”) tarafından yapılmış bir araştırmanın sonuçları; “çatışma çözümleri” metodolojisinin, şirket yönetim kademelerinde ve özellikle yönetim kurullarında uygulanması elzem bir metod ve yönetim kurulu üyelerinde de, bulunması gereken en temel yetkinliklerden birisi haline geldiğini göstermektedir.

Çözüm için arabuluculuk ve faydaları
Avrupa ve Amerika’da uzun yıllardır uygulanan ve uyuşmazlıkların en etkin çözüm yollarından biri olan arabuluculuk müessesesi, 2012 yılında yasalaşarak Türkiye’de de uygulanabilir hale gelmiştir.

Arabuluculuk, çatışma yaşayan tarafların arasındaki iletişim ve diyalog problemlerini, kazan-kazan ilkesine odaklı olarak ele alan, diğer yargı yolları ile (dava açma ve tahkim) karşılaştırıldığında, çok daha hızlı, masraflar ve harçlar açısından karlı, etkin ve esnek bir çözümü, tarafların kendi hakkaniyet ölçütlerine göre ve mutabakatlarına dayalı olarak kendilerinin bulduğu ve bütünü bakımından gizli olarak yürütülen bir süreç ve çatışma çözümü metodudur.

Arabuluculuk’ta uygulanan teknik ve metod, temel olarak dava yargılaması ya da tahkim (hakemlik) yargılamasından son derece farklıdır. Zira, taraflarca arabulucu seçilen kişi bir avukat, hakim, savcı ya da bilirkişi gibi davranmayıp, sadece belirli müzakere teknikleri ve çatışma yetkinlikleri, sosyal psikoloji temelleri, etkin iletişim ve diyalog yaklaşımlarını kullanarak, tarafların kendi çözümlerini bulabilmesine rehberlik ve aracılık eder.

İlgili 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (“HUAK”) çerçevesinde, arabuluculuğu mesleğinde en az 5 yıl deneyimi olan hukuk fakültesi mezunları yapabilmektedir. Diğer bir deyişle, HUAK, hukuk eğitimi almamış kişilerin arabuluculuk yapmasına izin vermemektedir.

Arabuluculuk uygulamaları ve süreçleri, HUAK’ta yer alan dört temel ilke çerçevesinde işlerlik kazanır:

1- Tarafsızlık: Çatışmayı ele almak üzere taraflarca seçilen arabulucunun her iki taraf açısından da tarafsız olması ve tüm süreç boyunca tarafsızlığını ortadan kaldırabilecek hiç bir tutum ve davranış içerisinde olmaması gerekmektedir.

2- Eşitlik: Tarafların tüm başvuru ve arabuluculuk süreci boyunca eşit haklara sahip olduğu ilkesine dayanmaktadır.

3- İradilik: Tarafların kendi çatışmalarını gönüllü olarak dava ve diğer yargı yolları dışında ele alarak çözmek istedikleri temeline dayanır. Bu nedenle, tarafların arabulucuya başvurduktan sonra, süreç devam ederken, istedikleri herhangi bir anda, tüm süreçten vazgeçme, askıya alma ya da sonlandırma serbestisinde oldukları ilkesi üzerinden hareket eder.

4- Gizlilik: Arabuluculuk ile ilgili yapılan tüm toplantılar ve toplantılarda paylaşılan her türlü bilgi ve belge, sözlü ya da yazılı her tür teklif, plan, içerik, anlaşma ya da protokollerin tamamen gizli olarak kalacağı ve başka herhangi bir yerde kullanılamayacağı teminatını vermektedir.

Arabuluculuğun şirketlere etkisi
Arabuluculuk yönteminin özellikle şirketler açısından, işçi-işveren çekişmelerinde, fikri mülkiyet ve endüstriyel haklarına dayalı uyuşmazlıklarda (marka, telif ve patent gibi), sözleşmelerden doğabilecek uyuşmazlıklarda ve ticari alacak haline gelmiş ancak henüz dava açma yoluna gidilmemiş ya da uzun yıllardır davası görülmesi sebebiyle sürüncemede kalmış uyuşmazlıkların çözümünde fark yaratabileceğini öngörmek mümkündür.

Şirketler açısından arabuluculuk:
• ticari ilişkilerinin, çatışma olsa bile çözümünü sağlayarak devam ettirilebilmesini sağlaması,
• know-how ve ticari sırların “gizlilik ilkesi” nedeniyle teminat altına alınması,
• çözüm kararlarını, tarafların kendilerine en uygun şekliyle bir hakim kararı olmaksızın kendilerinin verebilmesi,
• dava ya da tahkim usullerinde geçerli olan harç, masraf, damga vergisi gibi yüksek ödemelerden muaf olması,
• süreç sonunda mutabık kalınarak alınan kararların “ilgili mahkemeden icra edilebilirlik şerhi” alınarak, bir mahkeme kararı gibi bağlayıcı ve zorlayıcı hale getirilebilmesi,
• yabancı sermayeli şirketlerinde (yabancılık unsuru sebebiyle) yararlanabilmesine olanak tanıması, ve
• özellikle halka açık şirketler ile aile şirketlerinin yaşadıkları çatışmaların kamuya mal olması riski neticesinde uğrayabilecekleri kurumsal ve ticari itibar kayıplarının yönetilebilmesi ve netice olarak, bu olayların şirket hisselerine olası etkilerinin en alt seviyede tutulabilmesine imkan tanıması kurumsal hayat bakımından da benzersiz imkanlar sunmaktadır.

Arabuluculukta model uygulamalar
Arabuluculuk, Türkiye’de uygulamaları bakımından henüz yeni olsa da, Avrupa Birliği uygulamalarına bakmak, bu sistemin nerelere gidebileceğinin işaretini verebilir. 2005 yılında Avrupa Birliği’nin çıkardığı bir yönetmeliğe göre, “Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki, şirketler arasında uyuşmazlıklar çıktığında, mahkemeye gitmeden önce arabuluculuğun denenmesi” ilkesi kabul edilmiştir.

Yine Fransa’da şirketler arası oluşturulmuş bir şartname, ülkenin önde gelen elliye yakın firmasınca imzalanmış ve buna göre, “mümkün olan her halde sözleşmelere etkin uyuşmazlık çözüm yöntemlerini kullanmak yönünde madde konulmasına özen şirketgösterileceği ve ihtilaf çıktığında da, mahkemeye başvurmak yerine alternatif diğer çözüm yollarına gidileceği” taahhüt edilmiştir.(1)

Son olarak yine Fransa örneğinde, hukukun önleyicilik uygulamalarını hayata geçirebilmek ve bu fonksiyonu yaygınlaştırabilmek adına, “şirket içi eğitimler koyularak, ihtilaf yaşayabilecek herkesin etkin uyuşmazlık çözüm yöntemlerini tanımasını sağlamayı hedefleyen bir yaklaşım ticari hayatta yerini almıştır”.(2)

Netice olarak; çatışmalarını yönetemeyen şirketler, buradan kaynaklanabilecek her türden olumsuz maliyet kalemini yönetmek ve belki de, sadece bu sebeple, ticari olarak daha önceden öngöremedikleri ağır bedeller ödemek zorunda kalabileceklerdir.

Sözün özü “her çatışma, iki farklı bakış açısı arasındaki en uzun mesafedir. Ancak yol almak isteyenler buluşur”.

1) Güncel Hukuk Dergisi Haziran 2014 Av. Banu Anıl Makale Sayfa 46
2) Güncel Hukuk Dergisi Haziran 2014 Av. Banu Anıl Makale Sayfa 46