Your browser (Internet Explorer 7 or lower) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.

X

Uluslararası Rekabet Kurumu’nun Ayak Sesleri- Dr. M. Fevzi Toksoy

ICN yıllık toplantıları adeta bir maraton gibidir. Dünya’daki 103 rekabet kurumundan yaklaşık 500 kişi dört gün boyunca rekabet hukukunun çeşitli alanlarında bilgi ve tecrübe alışverişi yapar.

Uluslararası Rekabet Şebekesi’nin (International Competition Network- ICN) 13. yıllık toplantısı 2014 yılında
Fas’ın Marakeş şehrinde gerçekleştirildi. “Sayılı gün çabuk geçer” derler ya, bir yıl tüm koşuşturmacasıyla geride kalmış bile. Nisan ayının son günlerinde, inanılmaz yoğun bir yağmur altında Av. Bahadır Balkı ile birlikte toplantıya katılmak üzere önce Fas’ın Kazablanka şehrine indik. Kazablanka’dan Marakeş’e nasıl gideceğimiz
konusunda ise hiçbir fikrimiz yoktu. Seyahat öncesinden hiçbir planlama yapmadık ama ben yine de dijital bilgeden iki üç nasihat almadan edemedim. Trenle gitmeyi kafama koymuştum da, ne bilet vardı ortada ne de tarife bilgisi. Görünürde olan tek şey bardaktan boşalırcasına yağan yağmur ve başarısız bir yer hizmeti sonucunda içine kadar su girmiş iki valiz. Havaalanının hemen altındaki tren istasyonunda bir büfede yaklaşık bir buçuk saat bekledik. ‘Çevirme’li (Döner) dürümle geçiştirdiğimiz geç öğünümüzü müşterilerin göz ucuyla takip ettiği bir Türk dizisi eşliğinde tamamladık ve trene kapağı attık. Yaklaşık dört saatlik bir yolculuktan sonra yine bardaktan boşalırcasına yağan yağmur ve hayatımda daha önce görmediğim kadar kuvvetli şimşekler ve gök gürültüleri altında otelimize vardık.
ICN yıllık toplantıları adeta bir maraton gibidir. Dünya’daki 103 rekabet kurumundan yaklaşık 500 kişi dört gün boyunca rekabet hukukunun çeşitli alanlarında bilgi ve tecrübe alışverişi yapar. Daha önceden belirlenmiş konu başlıkları altında ortak oturumlar ve arkasından küçük gruplara ayrılarak atölye çalışmaları yapılır. Türk Rekabet
Kurumu’nun da aktif olarak katıldığı bu toplantılar adeta rekabet hukukunun Dünya’daki gidişatına yön verir. Türkiye gerçekten aktif bir ICN üyesi. 2010 yılında İstanbul’un dillere destan ev sahipliğinde yapılan 9. Yıllık Konferans’ın izleri hala silinmemiş. Herkes hala Topkapı Sarayı’nda gerçekleştirilen o muhteşem akşam yemeğini anlatıyor. Bu sene ise Marakeş toplantısında kamu dışı uzman sıfatıyla ben ve Bahadır Balkı dahil olmak üzere tüm Türk heyetinin bir görevi vardı. Toplantılarda kimimiz moderatörlük yaptık kimimiz konuşmacıydık. Kamu dışı uzmanların katılımı aslında toplantının dengeleyici unsuru. Akademisyen, pratisyen veya STK’ların bünyesinden seçilen bu uzmanlar, rekabet kurumlarının gündeme getirdiği konuların özel sektör etkileri veya toplumsal faydaları üzerine görüş bildirirler. Yani rekabeti korumaya yönelik politikalar sonucunda ortaya çıkması muhtemel etkiler ilk defa ICN toplantılarında
masaya yatırılır ve gerçek hayata uygunlukları test edilir. Bu yılki toplantının bir özelliği daha vardı. İlk defa Fransızca oturumlara yer verildi. Bunun bir sebebi toplantının Fransızca’nın aktif olarak kullanıldığı Fas’da yapılıyor olmasıyken, bir diğer sebebi de ICN üyesi olan ve sayıları azımsanmayacak seviyeye gelen Fransızca konuşulan ülkelerin (durumu vesile kılan) yoğun talebiydi. Sanırım bu gelenek daha sonraki ICN toplantılarında da devam edecek. Türkiye olarak bu konuda da katılım göstererek iki Fransızca oturumda yer aldık. Toplantı kamu iktisadi kuruluşları ve rekabet hukuku konulu oturumla başladı ve arkasından üç gün boyunca karteller, hakim durum, birleşme ve devralmalar ve kurumsal kapasite başlıklı temel politikalar ele alındı. Bu konular rekabet hukukunun ana omurgaları. Oturumlarda paylaşılan görüşler dışında gözlemlediğim en önemli husus ise farklı rekabet kurumlarından katılımcıların yoğun işbirliği ve sohbet ortamlarında tecrübelerini paylaşmaları. Çok iyi hatırlıyorum, daha önceki bir yıllık toplantıda aynen şu benzetme yapılmıştı: ‘nasıl ki globalleşen Dünya ekonomisi çokuluslu şirketlere yöneliyor, rekabet kurumları da çokuluslu bir algı ile uygulamalarını yakınlaştırmalı…’. Aslında bu cümle her şeyi özetler nitelikte. Son yıllarda ortaya çıkartılan global rekabet ihlallerinin çoğu bu anlayışla su yüzüne çıkartıldı.
Özellikle kartellerle mücadele amacıyla yürürlüğe konan pişmanlık uygulaması, kamu kaynaklarını korumaya yönelik taahhüt mekanizması ve ceza indirimlerinden faydalanılmasına yönelik uzlaşma vakalarındaki artış bunun en güzel örnekleri. Gerçekten de artık özellikle çokuluslu şirketlerin rekabet hukukuna uyum konusunda büyük emek sarf etmeleri gerekiyor. Ulusal boyuttaki şirketler için de durum farksız. Kartel uygulamalarının kimi zaman mecburi
kimi zaman da gönüllü katılımcısı olan ulusal şirketler her sektörde uluslararası oyuncularla kaçınılmaz rekabet içerisindeler. Bu rekabetten kaçınmaları ise doğal olarak uluslararası şirketlerle aynı yaptırımlara tabi olmaları sonucunu doğuruyor. Rekabet hukukunun temel prensiplerinden biri de hiçbir şirketin (ister ulusal isterse de Uluslararası boyutta olsun) kayırılmaması. Hatta bunu bir üst boyuta da taşımak mümkün: şirketlerin yöneticileri ve çalışanları da şirketlerinin uygulamalarından ayrı tutulup kayırılmıyor. Yani yöneticilerin şirketlerinin rekabet
uyum politikalarına uyma yükümlülükleri bulunuyor. Bir rekabet ihlalinde (özellikle kartellerde) şayet çalışanların belirleyici bir etkisi varsa bu kişiler de ayrıca cezalandırılıyor. Her ne kadar günümüzde bu husus biraz ‘kol kırılır yen içinde kalır’ seviyesindeyse de, ülkemizde de kabul edildiği üzere yönetici ve çalışanların ceza alması öngörülmekte. Hatta Türkiye’de de bu uygulamanın örnekleri bulunmakta. Bu durum yakın gelecekte yöneticilerin ve şirketlerin birbirlerine karşı sorumluluklarının yönetilmesi sürecinde önemli rekabet hukuku kaynaklı vakaların
gündeme gelmesine yol açacak. 2004 yılında global bir otomotiv firması Avrupa Birliği’nde rekabet ihlali kesinleşince hangi yöneticilerin bu ihlali gerçekleştirdiğine ilişkin bir tespit başvurusu yapmış idi. Her ne kadar AB’de (Komisyon uygulamaları kapsamında) kişilere ceza uygulanmasa da (ve dava reddedilse de) kurumsallaşmanın etkilerini
daha o yıllarda göstermesi açısından önemli bir örnektir. ICN bu ve benzeri prensiplerin Dünya çapında yeknesaklaşması amacıyla kurulmuş bir Örgütlenme. Henüz herhangi bir hukuki kişiliği olmasa da yaptığı işler artık kabına sığmamaya başladı. Soruşturma tekniklerini ve delil toplama yöntemlerini bile tecrübe olarak paylaşan ve alanına giren konularda Dünya’daki rekabet kurumlarının tereddütsüz kabul ettiği uygulama yöntemlerini kaleme
alan bu kurumun yakın zamanda kurumsallaşması beklenmelidir. İşte o zaman global bir rekabet mahkemesinin de temelleri atılmış olur. Ekonomideki globalleşme sekteye uğramazsa, belki beş yıl belki de on yıl sonra tarih bu gelişmeyi yazacaktır. Söylemedi demeyin… Bir Pazartesi günü geldiğimiz Marakeş’den, Dünya’daki gelişmeleri yakından takip eden bir Rekabet Kurumu’muz olduğu gözlemiyle, Cumartesi günü ayrılıyoruz.