Your browser (Internet Explorer 7 or lower) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.

X

Şirkete mi Kredi Verileri Yoksa Teminata mı? – Zahit Çetin

Şirketlere krediler gelecekte ihtiyaçları doğrultusunda kullanması için sağlanmaktadır. Gelecek belirsizlik demektir ve bir sürü soruyu da beraberinde getirmektedir.

Örneğin:
• Kredi geri ödemesi operasyonlarından sağlanacak nakit akışı ile ödenebilecek mi?
• Geçmişteki şirketin performansı düzenli bir nakit akışını gösteriyor mu? Yoksa operasyon dışı gelirler ve giderler nakit akımını önemli ölçüde etkilediğinden şirketin sürdürebilir asıl faaliyet karının tespiti zor mu?
• Yeterli teminat sağlansa bile aslında ihtiyaç duyulmayan bir kredi sağlanmış olabilir mi? Bu tarz fazladan kullanılan bir kredinin geri ödemesi şirkete nakit akım problemleri çıkarabilir mi? Sağlıklı yürüyen bir operasyon
zora girebilir mi?
Doğru bir kredi ilişkisinde önceden şüphelerin ortadan kalkması gerekir. Bazen verilen teminatlar ise kredi başvurusunun olumsuz yönlerini kapatan bir kalkan gibidir. Alışkanlıkların zincirleri, önce duyulmayacak kadar hafif, sonra kırılamayacak kadar güçlü olurlar. (BENJAMIN DIZRAELI)
Ne için kredi kullanılır?
Bankalar sağlıklı büyüyen bir ekonominin önemli bir parçasıdır. İş dünyasının ihtiyaç duyduğu finansmanı sağlamada çok büyük rol oynamaktadır. Şirketlerin finansman ihtiyacının bilindiği gibi temelde iki nedeni vardır:
1. Yatırım finansmanı sağlamak
2. İşletme sermayesi ihtiyacını (İSİ) finanse etmek. Şirketler tarafından yatırım, mevcut iş hacmini büyütmek, çeşitlendirmek ve iyileştirmek amacıyla yapılmaktadır. Yatırımın fizibilite çalışması (yani yeni yatırım için harcanacak tutarın tespiti ve yatırımdan sağlanan faydalar ile yatırımın geri ödeme zamanı) detaylı olarak yapılır, veya yapılması gerekir. İSİ ise asıl faaliyet döngüsü içerisinde ihtiyaç duyulan fon gereksinimidir diyebiliriz.
Genelde bize öğretilenin aksine cari (döner) varlıklar eksi cari borçlar bize İSİ tutarını vermez. Yani nakit ve benzeri diğer hazır değerler, kısa vadeli banka borçları gibi veya sabit kıymet yatırım için yapılan ticari borçlanmalar operasyonları sürdürmek için gerekli işletme sermayesi tutarının tespitinde dahil edilmemelidir. Örneğin, üretici için, hammadde alımından başlayıp, üretim süreci ve sonrası satıştan tahsilâta kadar geçen süre içinde ihtiyaç duyulan fon miktarını İSİ olarak düşünebiliriz. Eğer vadeli alım yapıyorsa üretici, fon ihtiyaç
süresi ve tutarı doğal olarak o kadar azalacaktır. Genelde göreceli olarak hizmet sektörünün İSİ’sinin üretim sektöründekinden az olduğunu söylenebilir. Yalnız hizmet sektöründe çarkın dönmesi durduğu zaman hasar büyük olabilir; şirketin batışına sebep olabilir. Nakit ve diğer menkul kıymetler ise İSİ’yi karşılamada kullanılabilecek iç kaynaklardır. Eğer iç kaynak kullanılmıyorsa, fon ihtiyacı için dış kaynak kullanılacaktır (kısa vadeli banka kredileri, faktöring vs.). Dolayısıyla İSİ ile İSİ için kullanılan fon kaynakların birbirine karıştırılmaması gerekmektedir. Bazı durumlarda ise işletme sermayesinin kendisi kaynak yaratmaktadır. Bu durum genelde satıcı vadelerin çok uzun, alıcı vadelerin olmadığı (yani peşin) veya daha kısa olduğu iş modellerinde ortaya çıkmaktadır
(perakendeciler gibi).
Peki niye dış kaynak?
İşletmeler, borçla finansmanı temel olarak iki sebepten tercih ederler:
• Özkaynakla finansmana göre daha ucuz olması ve,
• Vergi tasarrufu etkisi
Kredi başvurusunun değerlendirilmesi
Şirket bilgileri ve bunun yanında sağlanan finansal bilgilerin ışığında yapılan derecelendirmeler sonucunda kredi şartları oluşturulmaktadır.
Tabii bu şartların en önemli unsurlarında biri teminat tipi ve tutarı olacaktır. Burada anlaşılması gereken husus kredinin ne için alındığıdır:
1 . Yatırım için ise, yapılacak yatırımın detaylı analizi hayati değer taşımaktadır. Daha önce belirtildiği gibi borcun geri ödemesinde yapılan yatırımın rolü kredi başvuru esnasında açık olarak anlatılmadır. Beklenen getiri oranı ile kullanılacak kredinin uyumlu olması gerekir. Ayrıca yatırımın geri ödeme süresi ile alınan yatırım kredisinin vade uyuşmazlığı varsa, aradaki farkın nasıl kapatılması öngörüldüğü belirtilmelidir (karlılıkta artış, ölçek ekonomisi vs.).
2 . İSİ için alınması öngörülmüş ise, işletme sermayesinin alt kalemleri incelenmelidir. Ticari alacaklar, stoklar ve ticari borçlar için yaşlandırma çalışmaları istenmelidir. Diğer alacaklar ve borçlar varsa bunların nakit akışına etkisi ölçülmeli ve İSİ’ye dahil edilmelidir. Eğer satışlarda veya operasyonlarda mevsimsellik varsa İSİ’de yıl veya ay içindeki değişikler tespit edilmeli ve İSİ’deki dalgalanmaların boyutu belirlenmelidir. Yani istenen kredinin tutarı ile gerçek İSİ arasındaki bağ kurulması gerekmektedir. Hatta müşteri kalitesi bile İSİ için verilen kredinin tutarını belirlemede rol oynamalıdır. Çünkü kar marjı düşük işlerde ödemelerdeki gecikme nakit akışını, dolayısıyla kredi geri ödemelerini zora sokabilir. Sonuç olarak en mühim soru: şirket faaliyetlerinden kar ve sonrasında yeterli nakit yaratabiliyor mu? Ve nakit yaratma kapasitesini kredi vadesi boyunca sürdürebilecek
mi (İSİ’deki olumsuz değişimin faaliyetten yaratılan nakdi kısıtlama durumu var mı)? Teminat ise başvurunun değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkan sonuca göre belirlenmektedir. Fakat eğer kritik sorulara net yanıtlar verilemiyor/alınamıyor ise bazen kredi verilirken ilk düşünülen kıstas olabilmektedir.
İKİNCİ BÖLÜM
Bir önceki bölümde bankalarla doğru bir kredi ilişkisinin kurulmasında şüphelerin ortadan kalkması gerektiği üzerinde durmuş, kredi başvurusunun değerlendirilmesinde teminat konusunun nasıl ele alındığından kısaca bahsetmiştik. Bu bölümde bankaların kredi değerlendirme aşamasında incelenebilecek düzenli nakit akışı ve şirket yapısına ilişkin unsurları ele alacağız.
Düzenli nakit akışı var mı?
Her ne kadar gelecek belirsizliklerle dolu olsa da, geçmiş, bir ayna gibi, bu belirsizlikleri daha iyi görmemize ve riskleri anlayıp değerlendirmemizde bize yardımcı olacaktır. Nakit akışları ile ilgili detaylı bilgiler olmasa
dahi, şirketlerden alınan finansal bilgiler süzgeçten geçirilip, şirketin asıl faaliyetlerinden sağlanan nakit akışı kabaca çıkarılabilir. Öncelikle şirketin FAVÖK (Faiz, amortisman ve vergi öncesi kar – EBITDA) tutarı tespit
edilir. Çünkü FAVÖK gelir tablosundaki operasyonlardan sağlanan nakit tutarına en yakın kalemdir. Daha sonra FAVÖK öncesi gelir tablosu kalemlerinin (satışlar, maliyetler ve genel faaliyet giderleri) analitik olarak incelenerek içlerindeki bir defaya mahsus, tekrar etmeyen ve faaliyetlerle direk ilgisi olmayan gelir ve gider rakamları tespit
edilir. Bu rakamların geçmiş 2-3 finansal dönem için hesaplanması performansın tutarlılığının tespiti ve geleceğe daha fazla ışık tutması açısından faydalı olacaktır. Çoğu zaman dönem içinde yaratılan faaliyet karı faaliyetlerden sağlanan nakde eşit olmamaktır. Şirketin işletme sermayesindeki değişim tutarlarını (Δ İşletme sermayesi = Δ (Ticari alacaklar (alınan çekler ve senetler dâhil) + stoklar+ diğer ticari alacaklar – ticari borçlar (verilen çekler ve senetler dahil) – diğer ticari borçlar))da kullanarak şirketin faaliyet karından geriye cebinde o dönem içersinde ne kadar tutar kalmış, kolayca hesaplanabilir. Hesaplamadan da anlaşılacağı gibi şirket büyüyerek karını artırsa bile İSİ (İşletme sermayesi ihtiyacı) de artacağından dolayı faaliyetinden hiç nakit yaratmayabilir. Genel
düşüncenin tersine işletme sermayesinin büyük olması aslında o kadar da istenen bir durum değildir. Bankalar bu konuya teminat açısından (teminata verilen çekler, emtia vesaire), ve cari borçları ödeme kabiliyeti açısından baktıklarından bazen yanılgıya düşebilirler. Satışların sabit olduğunu varsayarsak İSİ’ne kadar az ise operasyonlardan sağlanan kar nakit olarak direkt cepte kalıyor, başka bir deyişle de şirket o kadar hızlı parayı döndürüyor demektir. Reel büyüme olmasa da, günümüzde olduğu gibi, müşterilerin vadeleri uzatma talepleri ve tedarikçilerinden vadeleri geriye çekme talepleri yüzünden İSİ yine büyüyeceğinden şirket aynı karı yapsa bile yeni koşullara göre nakit yaratma kapasitesi eskiye göre zora girecektir. Yatırım planları ile ilgili olarak da; eğer şirketin operasyonlarından sağlanan nakit finansman ihtiyacı için yeterli ise, yatırım için dış kaynağa gerek kalmaz. Ama buna rağmen şirketler dış kaynağının maliyetinin daha az olduğu kuralı ile, haklı olarak, yatırım
için genelde dış kaynak arayışına gidebilirler. Ama daha önce de belirttiğim gibi burada kritik husus yatırımın büyüklüğüne göre detaylı fizibilite analizi ve yatırımın geri ödeme süresinin tespitidir. Yapılacak bir hata şirketin likidite sıkıntısına ve normal faaliyetlerin olumsuz etkilenmesine sebep verebilir. Hırs bir teknenin, yelkenini şişiren rüzgara benzer. Fazlası tekneyi batırır. Azı da tekneyi olduğu yerde saydırır. (VOLTAİRE)
Nakit akışı dışında önemli başka unsurlar yok mu?
Nakit yaratma kapasitesi dışında, şirketin hali hazırda kredi ve diğer mali borçlarının (faktoring, leasing gibi) da şirketin serbest nakit akışının değerlendirmesinde rolü büyüktür. Şirketin yönetim kalitesi ve stratejisi (vizyon,
misyon ve alt hedefler) bir o kadar önemli faktörlerdir kredibilite açısından. Bazen şirketin gerçek konumu ile lanse edilen imajı farklı olabilir. O anlamda şirketin stratejik anlamda konumlandırmak, pazarda yerini ve rekabetçi koşulları incelemek hayati değer taşır. Organizasyonunu iyi oturtmamış şirket büyüme aşamasında büyük darbe yiyebilir ve girdiği ağırlığın altında ezilebilir. Şirketlerin rekabetçi durumunu incelemek için Porter’ın 5 güç alanı bize yardımcı olacaktır. Bu beş güç:
• Yeni oyuncular: Karlı bir sektörde piyasaya giriş engelleri sınırlı ise hızlıca yeni oyuncu girişleri olur. Bu durum rekabeti artırır, karlılığı baskılar.
• Tedarikçiler: Tedarikçilerin konsolide olması güçlerini artıracağı için değer zincirinden daha fazla pay almalarına sebep olabilir.
• Rekabet: Rekabetin yoğun olduğu sektörlerde fiyatlar rekabet nedeniyle baskı altındadır. Fiyatları yüksek tutabilmek müşterinin farklı ihtiyaçlarını karşılayabilmekle olur.
• Müşteriler: Müşterilerin konsantre olması veya birlikte pazarlık etmesi pazarlık güçlerini arttırır.
• İkame ürünler ve hizmetler: Müşteri ikame ürün ve hizmetlere yönelme eğilimindedir. Fiyat dengesi ikame eğilimini belirler. Bilgili olduğumuz oranda özgür oluruz. (SOKRATES)
Peki sonuç ?
Gelelim yazımızın başlığında sorduğumuz soruya. Şirkete mi kredi verilir, teminata mı? Açık söylemek gerekirse her ikisine de. Teminat gelecekteki olumsuz koşulların (nakit akışındaki beklenmeyen azalmaların) veya yukarıda bahsedilen bilgilerin eksik bilinmesi, yeterli incelenmemesinin “sigortası”dır. Şirketin vizyonu, misyonu, rekabetçi durumu, pazarın gelecekteki durumu, yönetimin kalitesi, tedarik zincirinin sağlamlığı, müşteri portföyü, İSİsi, FAVÖK’ü, operasyonlardan sağlanan sürdürülebilir normalize edilmiş nakit akımı, yatırımın geri ödeme süresi yeterli derece incelenemiyor veya sonuçlar tatmin edici değilse, evet teminat bir nebze de olsa kredi verenin elini rahatlatacaktır. Bu “sigortanın” da riskleri var. Nakde dönüşemeyen teminatın kıymeti banka için sıfırdır. Bu nedenle olması gereken teminat: – nakde kısa zamanda dönüşebilen, ve – Dönüştüğünde kredi borç tutarından fazla nakit getirendir. Eğer verilen teminat çok hızlı nakde dönüştürülebiliyor ve kredi riskini rahatça karşılıyorsa,
banka açısından belki şirketin nakit akımına bakmaya bile gerek kalmayacaktır. Ama unutmamalı ki en iyi teminat bile yarıyolda bırakabilir (geçmiş finansal krizlerin gösterdiği gibi). Her şey bir yana, yeterli teminat var diye şirketi
daha iyi tanıma fırsatı kaçabilir, erken teşhis ile şirketin aşabileceği bazı sorunları önleme fırsatı da. Yani sağlıklı uzun soluklu bir ilişki yerine günü kurtarma yoluna gidilirse (gerekli ve yeterli teminatların var olması
durumu gibi) istenmeyen sonuçlar yaşanacak ve bunun önlemini almak için geç olacaktır. Geç kalan teselli, idamdan sonraki affa benzer. (WILLIAM SHAKESPEARE)
Dolayısıyla kötü başlayan ve sonuçlanan kredi ilişkilerinden dolayıda borçlanma faizi ile mevduat faizi arasındaki uçurumun azalmaması da bizi şaşırtmamalı. Bu durumu önlemek için kredi veren ile talep edenin daha şeffaf, faaliyet odaklı bir ilişkiye girmesi, gerekirse kredi verenin sırf istenen kredi tutarını değil aslında bazen ihtiyaç olan finansal ve operasyonel danışmanlığı verebilecek durumda olması gerekir. Çünkü genel söylemin aksine paranın yanında gerekli olduğunda aklın da verilmesi, yapılan yönlendirmeler, güven ve diyaloga dayalı bir ilişki kurmada yardımcı olacaktır. Akıllı adam, aklını kullanır. Daha akıllı adam, başkalarının aklını da kullanır. (BERNARD SHAW)