Son çeyreğe girerken,

Başarısız darbe girişimiyle sarsılan ülkemiz yılın son çeyreğine içeride ve dışarıda riskleri artıran gelişmelerle giriyor.

Derecelendirme kuruluşu Moody’in kredi notumuzu düşürmesiyle artık yatırım yapılabilir ülke statüsünde değiliz. Bu yüksek dış kaynak bağımlılığımız yüzünden maliyetlerin artacağı anlamına geliyor, yani yabancı krediler pahalı gelecek ve direkt yatırımlar azalacak.

Suriye topraklarındaki askeri operasyonumuz oradaki durumumuzu başka bir boyuta taşıdı, burada ne tip risklerle karşılanacağını öngörmek oldukça zor. OHAL’in uzayacağı gerçeği, kamu ve özel sektörde FETÖ bağlantılı kurumlara yapılan operasyonların yarattığı boşluklar, yavaşlayan büyüme temposu gelecek ile ilgili kaygıları artırıyor.

ABD başkanlık seçimleri olası sonuçlarının yansımaları, ABD ve Avrupa arasındaki ticari-politik kavgalar, DeutscheBank’a ABD tarafından kesilen ceza ile tetiklenen Avrupa bankalarının durumlarının sorgulanması da dışarıdaki kaygıları artırıyor.

İçte ve dışta belirsizliklerin ve kaygıların arttığı bu ortamda her zamanki gibi risk yönetimini iyi yapmak gerekiyor. Türkiye ekonomisi belli bir dinamizme sahip ancak büyüme temposunu düşürmemesi gerekiyor. Sektörümüz bu çalkantılı günlerde iyi sınav vermeye ve büyümeye devam ediyor ancak risk yönetimini iyi yapmaya devam etmemiz ve hatta normalden biraz daha temkinli olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz.