Your browser (Internet Explorer 7 or lower) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.

X

Türk Ticaret Kanunu değişiklikleri ve ticari hayata etkileri – Duygu Turgut

14 Şubat 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan ve 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda değişiklikler getiren 6335 sayılı “Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” TBMM Genel Kurulunda 26 Haziran 2012 tarihinde kabul edilerek yasalaşmıştır. Son bir yıldır ikincil mevzuat (yürürlük kanunu, yönetmelik, tüzük, bakanlar kurulu kararları) ile de desteklenerek uygulama alanının netleşmesi sayesinde, Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun (“Kanun”) uygulamaya etkileri daha net olarak gözlemlenebilmektedir. Bu yazıda son değişikliklerle tamamlanmış Kanun ile yürürlükten kaldırılan kanun arasındaki farklılıklara ve bu değişikliklerin ticari hayata yansımasına yer vermeye çalışacağız.

Anonim Şirketler Genel Hükümler
Kanun’un getirdiği değişikliklerin geniş ölçüde anonim şirketleri etkilediği görülmektedir. Kanun ile, anonim şirketler açısından getirilen en büyük değişikliklerden biri şirket ana sözleşmelerinde detaylı olarak yer verilen “işletme konusu” ile ilgilidir. Kanunu’nun 331. Maddesi uyarınca, eski Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen ultra vires kuralı kaldırılmıştır. Yürürlükten kaldırılan kanun zamanında işletme konusu olarak ana sözleşmede yer almayan işlemlerin yapılması mümkün değilken, bundan böyle şirketin faaliyet konusu kanunen yasaklanmamış her türlü konu olabilecektir. Bu durumun uzantısı olarak üçüncü kişilerle şirketin faaliyet konusu dışında yapılan işlemler de şirketi bağlayacaktır. Üçüncü kişilerin, işlemin konusunun şirketin faaliyet alanına girmediğini bildiğinin veya bilecek durumda olduğunun ispatlanması hali ise bağlayıcılık açısından istisna teşkil edecektir.
Anonim şirketler açısından getirilen bir diğer temel yenilik ise “kurucuların sayısı” ile ilgilidir. Kanun ile, yürürlükten kaldırılan Türk Ticaret Kanunu ’nunda öngörülen, anonim şirketlerin en az beş pay sahibi pay sahibi tarafından kurulması zorunluluğu kaldırılmış ve anonim şirketin tek pay sahibiyle kurulması mümkün hale getirilmiştir. Pay sahibi sayısının kuruluştan sonraki dönemde bire düşmesi halinde ise, bu durum yedi gün içinde yönetim kuruluna bildirilir ve yönetim kurulu bildirimi aldığı tarihten itibaren yedi gün içinde, şirketin tek pay sahipli bir anonim şirket olduğunu Ticaret Sicili ’ne tescil ve Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan ettirir. Getirilen bu yeniliğin ticari hayata en önemli etkisi, pay sahibi tüzel kişilerin bundan böyle pay sahibi sayısını zorunlu olarak beşe tamamlamak için “saman ortak” belirleme yükünden kurtulmuş olmalarıdır.
Kanun’da yer alması en çok tartışılan ve nihayetinde yer verilen önemli bir diğer değişiklik “pay sahiplerinin şirkete karşı borçlanma yasağı” ile ilgili hükümdür. Türk Ticaret Kanunu’nun , mecliste kabul edilen ilk halinde pay sahiplerinin şirkete borçlanmalarını engelleyecek bir yasak öngörülmüş olmasına rağmen Kanun’un yürürlüğe girmesinden hemen önce yapılan son dakika değişiklikleri ile bu yasak yumuşatılmıştır. Yapılan son düzenleme çerçevesinde pay sahiplerinin şirkete karşı borçlanabilmeleri için, vadesi gelmiş sermaye borçlarını ifa etmiş olmaları veya şirketin karının geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olması aranmaktadır. Dolayısıyla pay sahiplerinin şirkete borçlanması bundan böyle Kanun’da belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde mümkün olabilecek, pay sahiplerinin şirket kasasını kendi kasaları gibi ve kendi inisiyatifleri doğrultusunda kullanmaları mümkün olmayacaktır.
Anonim Şirketlerin Yönetim Kurulu
Yukarıda anılan genel hükümlerdeki değişiklikler yanında, Kanun’un 359. Maddesi ile yönetim kurulunun yapı ve işleyişine yönelik önemli bir çok değişiklik getirilmiştir. Yönetim kurulu’nun yapısına ilişkin olarak Kanun, en az üç üyeden oluşma zorunluluğunu ortadan kaldırmış, tek üyeden oluşan yönetim kuruluna olanak sağlamış, ayrıca tüzel kişi pay sahiplerinin de yönetim kurulu’na üye olarak atanması mümkün kılınmıştır. Ancak yönetim kurulu’na tüzel kişi ortağın üye olarak atanması halinde, yönetim kurulu üyesi tüzel kişi pay sahibini temsilen bir gerçek kişinin ticaret siciline tescil edilmesi kuralı aranmaktadır. Böylelikle tüzel kişilerin, belirleyecekleri bir temsilci ile şirket yönetim kurulunda söz sahibi olmaları ve temsil edilmeleri mümkün olacak; ancak yönetim kurulu üyeleri üzerinde doğan sorumluluk tüzel kişiliğe ait olacaktır.
Kanun, şirket ortağı olmayan kişilerin de yönetim kurulu üyesi olarak seçilmesine imkan tanımıştır. Yürürlükten kaldırılan Türk Ticaret Kanunu’na göre, şirkette pay sahibi olmayan kişiler yönetim kurulu üyeliğine seçilebilmekte ancak bu kişilerin göreve başlayabilmeleri için şirket hisselerine sahip olmaları gerekmekteydi. Bu durum uygulamada yönetim kurulu üyelerine temsil ettikleri hisse grubundan bir adet hissenin devri ile aşılmaya çalışılsa da, ilgili yönetim kurulu üyesinin istifası veya azli halinde hisselerin eski sahibine iadesi zorluklara sebebiyet vermekteydi. Kanun, şirkette pay sahibi olmayan kişilerin yönetim kurulu üyesi olarak seçilmesine olanak tanımak sureti ile bu zorlukların ortadan kalkmasını sağlamıştır.
Bunların yanında Kanun, anonim şirketlerde, yönetim ve temsil yetkilerinin birbirinden ayrılabilmesine olanak tanıyan bir düzenleme getirmiştir. Buna göre yönetim kurulu, esas sözleşmede hüküm bulunması şartıyla, düzenleyeceği bir iç yönerge ile yönetimi bir ya da birden çok yönetim kurulu üyesine veya üçüncü bir kişiye devredebilir. Yine hazırlanacak bir iç yönerge ile yönetim kurulu işlerin gidişini izlemek, kendisine sunulacak konularda rapor hazırlamak, kararlarını uygulatmak veya iç denetim amacıyla içlerinde yönetim kurulu üyelerinin ya da şirket müdürlerinin de bulunabileceği komiteler ve komisyonlar kurabilir, bu komite ve komisyonlara yetkilerini devredebilir. Yönetim kurulunun yetkilerini devretmesi halinde devredilen yetkilerin kullanılmasından yalnızca bu yetkiyi devralanlar sorumlu olacaklardır. Devredilen yetkilerin icrasından görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri ise sadece söz konusu yetkileri devralan kişilerin seçiminden sorumlu olacaklardır. Başka bir deyişle, yönetim kurulu gözetim yükümlülüğü kapsamında yetkilerini devredeceği kişilerin seçimi konusunda sorumlu olmaya devam edecektir.
Yönetim kurulunun toplantılarına yönelik olarak 390. ve 1527. Maddelerle getirilen değişikler ile elektronik ortamda toplantı yapma ve elden dolaştırma yöntemi ile karar alma yolu açılmıştır. Böylece, yönetim kurulu üyeleri fiziki olarak bir araya gelmeden de toplantı yapıp karar alabileceklerdir. Böylelikle toplantılara katılımın artması sağlanarak özellikle de toplantılara katılma sorunu yaşayabilecek yabancı sermayeli şirketlerin yönetim kurulu üyeleri açısından önemli bir sorunun çözülmesi amaçlanmıştır.
Kanun ile getirilen yeniliklerden burada değine bileceğimiz bir diğer önemli değişiklik yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun niteliğinin değişmesi yönündedir. Yönetim kurulu üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişilerin “özen yükümlülüğü” ile ilgili olarak yürürlükten kaldırılan kanunda yer alan”basiretli tacir” kavramını kullanmak yerine bu yükümlülük Kanun’da “tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü” olarak tanımlanmıştır. Basiretli tacir kavramını Yargıtay sert, hatta aşırı denilebilecek beklentilerle, “tacirin bugün ve gelecekteki piyasa durumunu, işlemi yaptığı sırada göz önünde tutması” olarak tanımlamıştı. Tedbirli yönetici kavramı ise daha objektif bir özen yükümlülüğü içerir. “Tedbirli yönetici” den beklenen özen salt işletme konusuna bağlanan bir özen değildir. Özenin işletme konusuna bağlanmasıyla yönetim kurulu üyesinin sadece işletme konusuyla ilgili teknik bilgiye haiz olması aranacak, ancak şirket yönetimi için önem arz eden sır saklama, finans politikası ve sermayenin korunması gibi konulardaki özeni tartışma dışı bırakılacaktır. Bu sebeple “tedbirli yönetici” kavramı yönetici sıfatıyla işin gerektirdiği tüm özeni kapsamaktadır. Diğer taraftan “tedbirli yönetici” kavramı karar ve eylemlerde nesnel davranışı ifade etmekte olup, bir yöneticinin nesnel olarak kontrolü dışında kalan ve nesnel beklentilerin ötesindeki tedbiri kapsamamaktadır. Yöneticilerin kontrol etmelerinin mümkün olmadığı işlemlerden dolayı sorumlu tutulamayacak olması sorumluluğun objektif bir hale getirildiğinin kanıtıdır. Tedbirli yöneticiden beklenen ise “işadamı kararı” (business judgement) ile hareket etmesidir ve bu karardan kaynaklanan risklerden üyenin sorumlu tutulmaması esas alınır. Buna göre yönetim kurulu üyesi ekonomideki krizlerden, pazar şartlarındaki değişiklik ve belirsizliklerden sorumlu tutulmayacaklardır. Bu durum, “tedbirli yönetici” kavramı ile “basiretli tacir” kavramı arasındaki farkı ortaya koymaktadır.
Bununla birlikte Kanun kusur sorumluluğunun uygulanması konusunda da yeni bir düzenleme getirmiştir. Yürürlükten kaldırılan Türk Ticaret Kanunu’nda, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu müteselsil sorumluluk olarak düzenlenmişken, Kanun’da ise bu sorumluluk farklılaştırılmış teselsül şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre, birden çok yönetim kurulu üyesinin sorumluluklarının söz konusu olması halinde, bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsil olarak sorumlu olur. Her bir kişinin sorumluluğu zararın şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüyle sınırlı olmak üzere hakim tarafından belirlenir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 361. Maddesiyle yönetici sorumluluk sigortalarının teşvik edilmesine yönelik bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre, yöneticilerin görevlerini yaparken kusurlarıyla şirkete verebilecekleri zarar, şirket sermayesinin yüzde yirmi beşini aşan bir bedelle sigorta ettirilmişse bu husus halka açık şirketlerde Sermaye Piyasası Kurulunun bülteninde duyurulur ve kurumsal yönetim ilkelerine uygunluk değerlendirmesinde dikkate alınır. Düzenleme her ne kadar halka açık şirketlere yönelik yapılmış olsa da, yönetici sorumluluk sigortasının kanunda yer alması, Avrupa ve Amerika’da yaygın uygulaması bulunan bu sigorta türünün Türkiye’de de yaygınlaşması açısından önemli bir adımdır. Halihazırda, Türkiye’de yönetici sorumluluk sigortalarına özgü genel şartlar bulunmamasına rağmen, mesleki sorumluluk sigortası şartları kapsamında bir çok sigorta şirketi tarafından yönetici sorumluluk sigortası poliçeleri sunulmaktadır.
Denetim
Kanun, anonim şirketlerdeki zorunlu organlardan denetçi/murakıplık kurumu ve bu kuruma ilişkin hükümleri ortadan kaldırmak sureti ile yeni bir denetim sistemi öngörmüştür. Bu sistem ile birlikte denetçilik, şirket organlarından tamamen bağımsız olarak düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu‘nun kabul edilen ilk halinde tüm sermaye şirketleri açısından bağımsız denetim sistemi öngörülmüştü. Kanun yürürlüğe girmeden önce yapılan son dakika değişiklikleri ile tüm sermaye şirketleri için öngörülen bağımsız denetim zorunluluğu kaldırılmış ve bu konuda Bakanlar Kurulu bağımsız denetime tabi olacak şirketleri belirleme konusunda yetkili kılınmıştır. Bu belirleme ile aktif toplamı yüz elli milyon ve üstü Türk Lirası, yıllık net satış hasılatı iki yüz milyon ve üstü Türk Lirası ve çalışan sayısı beş yüz ve üstü olan şirketler bağımsız denetime tabi tutulmuştur. Denetime tabi olan şirketler, hazırlanmış olan finansal tablolarının denetimden geçip geçmediğini, denetimden geçmiş ise denetçi görüşünü ilgili finansal tablonun başlığında açıkça belirtmek zorundadır. Bu hüküm, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu için de uygulanır. Denetime tabi olduğu hâlde, denetimden geçirilmemiş finansal tablolar ile yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu, düzenlenmemiş hükmündedir.
Bağımsız denetçi şirket genel kurulunca seçilir. Bağımsız denetçi olabilecek kişiler ise Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından çıkarılan Bağımsız Denetim Yönetmeliği ile belirlenmiştir. Bağımsız denetçilerin yönetmelikte belirlenmiş şartlar doğrultusunda seçilecek olması tarafsız bir denetim mekanizmasının oluşacak olması açısından önemlidir. Nitekim yürürlükten kaldırılan kanun döneminde genel kurul’un keyfi seçimleri sonucunda ve şirketin bir organı sıfatıyla oluşmuş denetim mekanizmasının tarafsızlığı tartışmalı bir konuydu. Kanun’un yeni düzenlemeleri ile birlikte uluslararası standartlara uygun bağımsız ve tarafsız bir denetim mekanizması sağlanmıştır.
İmtiyazlı Paylar
Öncelikle yürürlükteki Kanun ile, esas sözleşmede öngörülmek şartı ile belirli pay gruplarına; özellik ve nitelikleriyle belirli bir grup oluşturan pay sahiplerine ve azlığa yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınabileceği öngörülmüştür.
Eski Türk Ticaret Kanunu imtiyazlı paylar ile ilgili bir tanım vermezken Kanun, imtiyaz kavramının tanımını yapmıştır. Bu tanıma göre rüçhan hakkı ve oy hakkı da imtiyazlara da eklenmiş ve oyda imtiyaz ayrıca düzenlenmiştir. Buna göre oyda imtiyaz, eşit itibar ve değerdeki paylara farklı sayıda oy hakkı verilerek tanınabilir. Ancak bu sınırsız bir imtiyaz değildir. Zira Kanun oyda imtiyaz açısından bir sınır getirmektedir ve buna göre bir paya en çok on beş oy hakkı tanınabilir. Bu iki halde, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinin, kurumlaşma projesini veya haklı sebebi inceleyip, bunlara bağlı olarak, sınırlamadan istisna edilmesine karar vermesi gerekmektedir.
Limited Şirketler
Limited şirketler açısından getirilmiş en önemli yenilik ise limited şirketlerin kuruluşlarına ilişkindir. Yürürlükten kaldırılan Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen en az iki kurucu ile kurulma zorunluluğunun aksine, Kanun’da limited şirket kurucuları için asgari bir sayı öngörülmemiştir. Dolayısıyla limited şirketlerin de anonim şirketlerde olduğu gibi tek pay sahibi tarafından kurulması mümkündür. Daha önce en az iki pay sahibi ile kurulmuş bulunan limited şirketler ise pay devri yapılarak, tek ortaklı limited şirkete dönüştürülebileceklerdir.
Kanun, limited şirket sözleşmesinin içeriğine ilişkin olarak “zorunlu kayıt” ve “ihtiyarî kayıt” ayrımı getirmektedir. Kanunun 576. Maddesinde yer alan kayıtların şirket kuruluş sözleşmesinde açıkça yer alması zorunludur. Bununla birlikte 577. Maddede yer alan kayıtların şirket sözleşmesine konulması kurucuların takdirine bırakılmış ancak “ihtiyarî” hükümler olarak tanımlanan bu yan yükümlülük ve hakların (ek ödeme yükümlülükleri, ön alım ve geri alım hakları gibi) şirket sözleşmesinde öngörülmüş olması durumunda “bağlayıcı” mahiyet kazanacaklarını öngörülmüştür.