Your browser (Internet Explorer 7 or lower) is out of date. It has known security flaws and may not display all features of this and other websites. Learn how to update your browser.

X

Basit muhasebe hatalarının önemli sonuçları olabilir – Recep Bıyık

Muhasebe hataları her zaman düzeltilebilir. Nasıl düzeltileceğinin kuralları bellidir. Vergi Usul Kanunu’nun 217. maddesinde, yanlış kayıtların nasıl düzeltileceği belirlenmiştir. E-defter uygulamasıyla birlikte uygulama biraz şekil değiştirmiş olabilir ama sonuçta hata düzeltilir.

Yapılan muhasebe hataları cezayı gerektiren bir sonuca yol açabilir. Ceza usulsüzlük cezasını gerektirebileceği gibi daha ağır yaptırımları da gerektirebilir. Bu çerçevede örneğin yasal defterlerde yanlış yazılan bir yazı veya rakam 217. maddeye göre okunacak şekilde üzeri çizilip üst veya yan tarafına veya ilgili hesaba doğrusu yazılması gerekirken, defter ve kayıtlar tahrif edilirse, bu durum ceza hukukuna göre yargılamayı gerektiren bir duruma dönüşebilir. Onsekiz aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla yargılanmaktan bahsediyorum.

Bu makalede yazmak istediğim konu aslında bu cezalar değil. Muhasebe hataları zaman zaman fazladan veya zamanından önce vergi ödemeye, zaman zaman mükelleflere verilen hakların yok olmasına, çeşitli avantaj ve olanaklardan yararlanamamaya yol açabiliyor. Bazen de bu sonuçlara yol açmıyor ama gereksiz risk yaratıyor. Çok örneği var ama bir kaçını hatırlatmak gerekirse;

  • Yasal defterlerde zamanında karşılık ayrılmadığı için tahsili şüpheli hale gelen alacak tutarı matrahtan indirilemiyor,
  • Yenilenecek bir sabit kıymetin elden çıkartılmasından doğan kazanç yenileme fonu hesabına alınmadığı için vergi ertelemesinden yararlanılamıyor,
  • Taşınmaz veya iştirak hissesi satışından doğan kazancın % 75’i zamanında fon hesabına alınmadığı için istisna uygulanamıyor,
  • Nakden veya hesaben bir ödeme olmamasına, bir muhasebe kaydı yapılması gerekmemesine rağmen erken yapılan bir muhasebe kaydı nedeniyle, zamanından önce stopaj hesaplayıp ödenmesi riski doğuyor.

Bu makaleyi yazmama neden olan ilginç bir örneği de geçtiğimiz aylarda gördüm. Gelir İdaresi Başkanlığının internet sitesine konan 27 Mart 2017 tarihli bir özelgede ilginç ve tartışılabilecek bir örnek çıktı karşıma. Yorum yapmadan özetlemek istiyorum.

Özelge metninden;

  • Başvuruyu yapan şirketin 1 Temmuz 2004 tarihinde yabancı bir limited şirkete ait hisse senedi iktisap ettiği,
  • Bu iştirak hissesini 10 Ağustos 2006 tarihinde satılmaya hazır menkul değerler hesabına kaydettiği,
  • Şirketin yurt dışındaki ana şirketinin işlemlerinden kaynaklanan bir nedenle aktifteki hisse senetlerinin 31 Aralık 2008 tarihinde muhasebe kayıtlarından çıkartılarak onun yerine diğer şirkete ait hisse senetlerinin kayda alındığı,
  • Yanlışlığın fark edilmesi üzerine 31 Aralık 2015 tarihinde kayıtların düzeltildiği ve ilk iktisap edilen ve halen sahip olunan hisse senedinin tekrar kayda alındığı, • Söz konusu iştirak hissesinin 21 Haziran 2016 tarihinde satıldığı,

anlaşılıyor. Şirket Gelir İdaresi’ne, 2004 yılında satın alarak aktife konan, 2008 yılında yanlışlıkla kayıtlardan çıkartılan, 2015 yılı sonunda yeniden kayda alınan hisse senedinin satışından elde edilen kazancın % 75’inin kurumlar vergisinden istisna tutulup tutulmayacağına esas olmak üzere, iki yıllık elde tutma süresinin nasıl hesaplanacağını soruyor.

Verilen özelgede, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi hükümlerinin uygulanması açısından iki yıllık sürenin hesabında, söz konusu hisse senedinin kurum tarafından tekrar aktife alındığı tarihin esas alınacağı, en az iki yıl süreyle aktifte yer almayan bahse konu iştirak hissesinin satışı dolayısıyla istisnadan yararlanılmasının söz konusu olmayacağı belirtiliyor.

Özelgede, fiilen sahip olunsa bile aktife alınmamış iştirak hisselerinin satışından doğan kazancın, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi hükümleri çerçevesinde kurumlar vergisinden müstesna tutulmasının mümkün olmadığı, aktife alınmanın, Kanun maddesinin uygulamasında şekli bir şart olmayıp, asli bir şart olarak aranıldığı açıklaması yer alıyor.

Olayda aslında şirket hisse senetlerine 2004 yılından beri sahip. Yapılan bir muhasebe hatası sonucu hisse senetleri aktiften çıkmış, hatanın fark edilmesiyle de gerekli düzeltme kaydı yapılmış.

Kanun’da istisna iki tam yıl süreyle aktifte kalan hisse senetlerinin elden çıkartılmasından elde edilen kazanç için tanımlandığı gerekçesiyle, iki yıllık süre kayıtların düzeltildiği tarih itibariyle başlatılıyor. Sonuçta şirketin kazancının istisna sonrası kalan yüzde 25 üzerinden değil, kazancın tamamı üzerinden vergi vermesi gerektiği belirtiliyor.

Özelgede yer alan görüşe katılır veya katılmazsınız. Ben kişisel olarak katılmıyorum. Ancak, bir gerçek var ki, muhasebe kayıtlarının doğru yapılmaması, muhasebe kurallarına uyulmaması, doğru kayıtların doğru zamanda yapılmaması zaman zaman ciddi sonuçlar veya riskler doğurabiliyor.

Top